Metin KÖSEDAĞ

BEN İÇERDEYKEN

BİRAZ mapushaneyi anımsatan bir başlık oldu gerçi ama karantina sürecinin de hapisten pek bir farkı yok.

Hatta bazı durumlarda daha zor olduğu bile söylenebilir.

Elbette ailemiz var da, yemeğimiz ayağımıza geldi, tertemiz çarşaflarda yattık ama tecrit duygusu yaşamak, hele de sonu belirsiz bir süreçte hiç de hoş hissettirmiyor insana kendini.

Hapishanede çıkacağınız gün bellidir ve o gün için umut ederseniz hiç yoktan.

Nasıl olduğu belli olmayan, hakkında her gün farklı haberler çıkan bir hastalıktan dolayı, sonu nereye varacak bilmeden, elin kolun bağlı beklemek zor olan tarafı.

Şükür ki, yoğun terleme dışında kötü bir karantina sürecim olmadı.

Ama değil midir ki, insanı en çok rahatsız eden duygu ‘belirsizlik’…

İşte, ‘ben içerdeyken’ en çok o belirsizliği ve belirsizlikle birlikte, sanki her geçen gün daha da hayalmiş gibi gelen dışarıdaki yaşamı düşündüm, yaşamın kendisini uzun uzadıya düşündüm…

Meğer canımız sıkılınca isyan etmelerimiz,

“yorgan yakmaya değmez” olayları arşû alâya kadar uzatmalarımız,

her gün bitmesine tanık olmamıza rağmen, işin başına geçtiğimizde bitmeyecek zannıyla streslenmemiz,

olur olmaz egolarımız,

“Erciyes’ten büyük kibirlerimiz…”

Daha sayacak çok şey var da, ufkumuzu kesen Erciyes’e gelince kâfi, zaten anlaşılıyor ne demek istediğim…

İnsanız elbette, öfkeleneceğiz, hırslanacağız, bazen nefsimize yenik düşüp ego yapacağız….

Dediğim bunları yapıp da meleklere rakip çıkmak değil. Ki, zaten bize nefs verilmişken bu da mümkün değil…

Dediğim şu, hani yalnız kaldığımız zamanlar var ya (gerçi bu hızlı hayatta süreleri çok azaldı), işte o zamanlarda o egolarımızı, kalp kırmalarımızı, hırslarımızı, neyi neden yaptığımızı, özetle kendimizi bir yargıç gibi yargılayıp, kendimiz üzerine düşünelim.

On gün süren karantina sürem boyunca bunları düşünmek için çok vaktim oldu.

İyi de oldu…

Şimdi bana verilen yaşamın gerçekten bir hediye olduğuna gerçekten inandım.

O öyle bir hediye ki, ana rahminde binlerce rakibimi geride bırakıp yaşam için tutundu isem, şimdi de yaşamı güzel kılmak için bu hediyeye sımsıkı sarılmam gerektiğine inandım.

Yaşamı güzel kılmanın yolu da, isyan etmeden şükretmek, nefsine aldanmadan önce düşünmek, say say bitmez de, akletmekten geçiyor…

İnsanız işte, ille musibet gelecek başımıza bunları düşünmek için.

Ancak başına onca musibet gelmesine rağmen kibrine yenik düşenlerden değiliz diye bile mutlu oluyorum artık.

Bunlar ben içerdeyken oldu.

Belki siz daha güçlüsünüz ve içeri girmeden akledersiniz…

Diğer Makaleler