24 TEMMUZ VE BASIN

24 Temmuz siyasi tarihimiz açısından önemli bir gün... Lozan´ın imzalanması, 2. Meşrutiyet´in İlanı vs. 24 Temmuz 2. Meşrutiyet ve Kanuni Esasi ile birlikte, aynı zamanda basında sansürün kaldırılışının da yıldönümü...

39 yıllık bir gazeteci olarak, elbette sansürün karşısında, basın özgürlüğünün yanında olmam lazım. Sözlerimin başında ifade edeyim ki, 1908´den bugüne aradan geçen 111 yılda sansürün kaldırıldığına inanıyorsak, yanılıyoruz demektir.

Maalesef dün olduğu gibi bugün de, sansür örtülü veya direk devam ediyor. Hatta yıllar önce ilk dönem meslek örgütü başkanlığımda da ifade etmiştim; en büyük sansürü ‘otosansür´ olarak biz medya kuruluşu yöneticileri uyguluyoruz.

Dilerseniz önce bir 24 Temmuz 1908 öncesine bakalım; sonra Cumhuriyet´in ilk yılları ve nihayet günümüze gelelim.

Osmanlı coğrafyasında çıkan ilk gazetelerin tamamına yakını ecnebilerin (Fransız, İngiliz, Rus, İtalyan, Rum ve Ermeniler) finanse ettiği gazetelerdi ve bu gazeteler özgürlük, hürriyet vs. gibi halka şirin gelen sözcüklerle neredeyse Osmanlı´yı içten içe yıkma yayıncılığı yapıyor, bu yayınların finansmanı da, ağırlıklı olarak yabancı ülkelerin elçiliklerince karşılanıyordu. Yine bu gazetelerin tamamı Abdülhamid Han´ın devleti ayakta tutma girişimlerine karşı, adeta içten içe ‘çökertme hamlesi’ yapıyordu. Ulu Hakan Abdülhamid Han da bunu bildiği için gazeteleri baskıdan önce denetletiyordu.

Gerçekten bu gazetelerin bir bölümü, ecnebilerden aldıkları talimat doğrultusunda Osmanlı´yı yıkmak, son Osmanlı coğrafyasında milliyetçilik hareketleri ve azınlıkları kışkırtma odaklı yayınlar yapıyordu. Osmanlı ve İslam coğrafyasının birliği-dirliği adına yapılan yayınlar neredeyse yok denecek kadar azdı.

Adeta düvel-i muazzama ile savaşta olan Abdülhamid Han, bu savaşın önemli bir ayağı olan basına karşı bir kontrol uyguluyordu. Meşrutiyet, Kanun- i Esasi vs. kılıfıyla Abdülhamid Han´ın tahttan indirilmesinden 5 yıl sonra 1. Cihan Harbi bizim topraklarımızda başlatılmış; (Oysa savaşı başlatan Almanya, Avusturya ve Macaristan´dı. Kabak bizim başımıza patladı) 24 Temmuz´dan on yıl sonra güya hürriyet, özgürlük, demokrasi, bağımsızlık sözleri ile yola çıkanlar Osmanlı coğrafyasını, hatta Anadolu topraklarını dahi tamamen işgal etmişlerdi.

Abdülhamid Han, o günkü gazetelerin ağırlıklı bölümünün ‘milli´ olmadığını ve yayıncılık amaçlarını bildiği için böyle bir sansür uyguluyordu.

Bir gazeteci elbette sansürden yana olmaz, olamaz. Ama her olayı şartları muvacehesinde değerlendirmek gerekir. Basın, gerçekten yayıncılık yaptığı coğrafyada yaşanan insanların temel hak ve hürriyetlerini savunma noktasında faaliyet gösteriyorsa, ne güzel. Ama bu kılıfla birilerine hizmet ediliyorsa, o zaman basın özgürlüğünden filan bahsedilemez.

Evet, bugün de basına karşı sansür uygulanıyor. Ama bu, dün de uygulanıyordu. Cumhuriyet´in ilk yıllarında da uygulanıyordu. Kazım Karabekir´in Cumhuriyet´in ilk yıllarında Milliyet Gazetesi´ndeki yazılarının nasıl sansürlendiğini araştırırsanız görürsünüz.

Çok geriye gitmeye ne gerek var. ABD’de bir siyasi vatandaşın polis tarafından öldürülmesinde, Fransa’daki sarı yelekliler olayında ve Almanya’da yaşanan Hamburg olayları ve birçok hadise karşısında basının tavrını unuttuk mu?

Gazeteciye ‘kamu görevlisi´diyorsak, gazeteci mesleğini ifade ettiği coğrafyanın ‘kamuoyunun´; yani halkının ve devletinin menfaatini göz önünde bulundurmak zorunda. ‘Ben gazeteciyim, özgürüm, istediğimi yazar, istediğimi yaparım´ diyemezsiniz. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir meslekte böyle bir özgürlük yok.

Keşke medya kuruluşlarımız ekonomik olarak özgür olsa da ‘para aldıkları patronlarından emir almasalar.´ Keşke medya kuruluşları ekonomik olarak kendi kendilerine yetse de şehirlerinin, ülkelerinin sorunlarını, insanlarının beklentilerini özgürce dillendirebilseler.

Keşke...

Milli, yerli ve yerel olan özgür bir basın elbette demokrasi, özgürlükler, bağımsızlık ve dahi kalkınma adına çok önemli.

Keşke...

Medyamız tüm dış telkin ve iç menfaat odaklı baskılardan uzak gerçekten halkın ve hakkın sesi olabilse...

Keşke...

Yeni meslektaşlarımız kendilerini değerlerine bağlı, ama katılımcı ve çoğulcu demokrasiden yana daha özgür ve özgüveni oluşmuş bir şekilde yetiştirebilse...

Hülasa; Türkiye üzerine oynanan oyunların bir parçası olmayıp, bu oyunları bozucu hamleler yapan gerçek manada özgür basın dileğiyle kalın sağlıcakla...

Yarın, 24 Temmuz’un Kayserili bir Ermeni ile ne alakası var. Onu yazacağım.

 

Mış… Miş… Muş…

00-Kocasinan’ın, tapusu belediyeye ait camilerin yerlerinin tapularını Milli Emlak Genel Müdürlüğü (Hazine) ile arsa takasında bulunması girişimi bazı çevrelerde çarptırılmış.

00-Son günlerdeki ‘toplu organizasyonlar’ nedeniyle Kayseri’deki Kovid-19 vakaları eskiye kıyasla artmaya başlamış.

00-AK Parti’de bazı ilçe başkanları ile ilgili pandemi öncesinde alınan kararlar yeniden gözden geçiriliyormuş.

00-CHP’nin haftasonu yapılacak büyük kurultayında Kayseri’den PM ve YDK’ya isimlerin girip girmeyeceği merak ediliyormuş.

00-Erciyes Anadolu Holding, perşembe günü ilk 500’e giren 6 şirketini tanıtacakmış.

00-Yeni kanunla birlikte Kayseri Barosu’nun ekimde yapılacak seçimlerinde mevcut Başkan Cavit Dursun’un yeniden aday olması ve kazanması bekleniyormuş.

00-Pandemide fitne kazanına odun atanlar ve Dedikodu Üretim Merkezi (DÜM) faaliyetlerini aksatmak yerine artırmış.

00-TOKİ’nin Hava İkmal Millet Bahçesi ihalesini bir an önce onaylaması bekleniyormuş.

Diğer Makaleler