AHALİNİN HÂLLERİ

Bugün biraz komünistlik yapacağım… Biliyorsunuz ve biliyoruz; bu ülkede yıllar öncesi yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar yani AK Parti’nin meşhur “3Y”sini; gelir dağılımı, gelir adaletsizliğini söyleyenlere hemen komünist derler ve “Moskova’ya, Moskova’ya!” diye slogan atarlardı. Bu koronun asıl elemanları de milliyetçiler, dinciler ve “46 Ruhu” idi.

Rahmetli İdris Küçükömer Hoca; “Bu ülkede ahalinin ne halde olduğunu görmek istiyorsanız, Lorenz Eğrisi’ni çizecek ve ‘Gini Katsayısı’nı hesaplayacaksınız” dediğinde, “vurun komüniste!” derlerdi. Tabii, bunu diyenlerin ne Lorenz Eğrisi!nden ve ne de “Gini Katsayısı”ndan haberi vardı. Oysa bunlar; gelir dağılımı, yoksulluk ile ilgiliymiş; slogan atanların çoğunu ilgilendiriyormuş.

***

Çok şükür, biraz da AB’nin yönlendirmesiyle, bizim TÜİK, yaklaşık on yıldır bu verileri yayınlıyor, katsayıyı hesaplıyor, eğriyi çiziyor. Göreceksiniz, batı yakasında değişen bir şey yok. Zengin daha zenginlemiş, fakir sayısı giderek artarken daha da fakirleşmiş.

İşte bu bağlamda, hemşerimiz, CHP eski milletvekili, Sosyolog Prof. Dr. Sencer Ayata’nın,  “Türkiye’de Yoksulluk ve Eşitsizlik Nedenler, Süreçler, Çözümler” adlı çalışma Sosyal Denge ve Demokrasi Araştırma Merkezi tarafından kitaplaştırılmış.

Bununla ilgili Cumhuriyet Gazetesi’nde bir söyleşi yapılmış (Mahmut Lıcalı, 31 Mayıs 2020). İşte bu söyleşiden, bazı pasajlar vereceğim. Mesela son yirmi yılda “yoksullukla mücadele” edip yoksul sayısı azaltılacağı yerde, yoksulluğun, özel ve kamu eliyle nasıl “yönetildiğini” göreceğiz.

Haliyle bu, sandığa da yansıyor… Merak edene, zaman zaman basına yansıyan, “korona” vaka sayılarını ilçe bazında veren, yayınlara bakabilir. Çoğu, fakir, fukara, günlük çalışma zorunda olan, dar gelirli insanların kümelendiği yerleşim yerleri. Öyle ya, insanların gelirleri/birikimleri iki-üç ay “medarı maişet motorlarını çevirmeye” yetmiyor, “çalışmak” zorunda kalıyorlar… Yine öyle ya, evde “aş” bekleyen evlad u iyal var.  Peki, buraların çoğunluğu kime oy veriyor? Çelişki de burada.

O nedenle, bu insanlara bir laf söylemeyi, onları eleştirmeyi ahlaksızlık, vicdansızlık sayarım; hicap duyarım. Ne yapalım? Düzen anlamında söylüyorum. Onları, bir dilim ekmeğe, bir baş kuru soğana muhtaç hale getiren “kader utansın!”

***

İsterseniz, hocamızı dinleyelim: 20 yıl çok uzun bir süre. Elbet olumlu gelişmeler oldu. Kişi başına gelir arttığı için mutlak yoksulluk azaldı. Devletin sosyal yardımları çeşit ve miktar olarak çoğaldı. Bazı kamu hizmetlerinde iyileşmeler oldu. Ama olan biteni bir başarı hikâyesi görmek ve göstermek çok yanlış. Bugün yoksulluk büyük sorun ve salgın nedeniyle çok daha önemli hale gelecek.

***

TÜİK’e göre göreli yoksulluk oranı, bu 20 yıllık sürede, yüzde 22-25 düzeyinde. İyileşme yok. Bu, 17 milyon kişi demek. Yani yoksulluk azaltılmamış. Oran aynı kalınca sayılar da büyümüş. Muhtaçların ihtiyaçları yardımlarla kapatılmaya çalışılıyor. Buna yoksulluğun idaresi deniliyor. Gelinen durum itibarıyla düşük ücret nedeniyle yoksulluktan kurtulamayanlar, yani çalışan yoksullar eskisine göre çoğalmış.

***

Salgın [nedeniyle]; büyük bir istihdam kaybı yaşandı. Tarım ürünleri ithalatına bağımlı hale gelen Türkiye ciddi gıda fiyat artışları sorunu ile karşı karşıya kaldı. Devletin vergi gelirleri azaldı. Borç yükü büyüdü. Kamu yatırımları durdu. Kısacası salgın ekonomiyi küçülttü.

***

Başta emekçiler büyük gelir kaybına uğradı. İşsiz sayısının 4,5 milyondan 10 milyon dolayına çıktığı tahmin ediliyor. İşsizlik oranı yüzde 13-15 seviyesinden en az yüzde 25’e yükseldi. Bu durumu düzeltmek çok zaman alacak.

Eş dost yardımı, borç, birikimlerin elden çıkarılmasıyla atlatılan birkaç aydan sonra işsizlik ve yoksulluk daha vahim bir hal alacak. Devlet bu işsizlerin küçük bir bölümüne sınırlı gelir desteği sağlıyor. Sosyal yardımlar devasa boyutlara ulaşan işsizlik ve yoksulluk sorunu karşısında cüce kalacak.

***

Aile, geleneksel kurumlar, gönüllü kuruluşların yardımları bir yere kadar önemli. Ama işsizlik ve yoksulluk öyle büyük boyutlara ulaştı ki... Yoksulluğu yenecek tek güç devlet. Çünkü önümüzdeki dönemde sağlık, eğitim ve konut başta olmak üzere kamu hizmetleri talebi de artacak. Sosyal politikaların geliştirilmesi, sosyal devletin güçlendirilmesi ve kamu harcamalarının artırılması gerekecek.

***

Aslında mevcut sosyal yardımlar 40 milyar liraya yakın. Değişik alanlara yönelik onlarca yardım söz konusu. Ama yardımlar yoksulluğun çözümü olmuyor. Yardımlar vatandaşın hakkı olarak değil siyasi iktidarın lütfü gibi gösteriliyor.

***

Sorun yardım sorunu olmaktan çıktı. Artık yoksulluk sorununu bir ekonomik, toplumsal ve siyasi sistem sorunu olarak görmek gerekir. Bir bozuk sistemin yarattığı dengesizliklerin ve eşitsizliklerin sonucu olarak. Devlet yönetiminde yaygınlaşan kayırmacılık, yoksulluğun başlıca nedenlerinden birisi haline geldi.

Diğer Makaleler