BİR TALAS DESTANI HEKİMBAŞININ HASAN (8)

Hekimbaşının Hasanın küçük kardeşi Mehmet Temuçin’in (Deli Küçük) ikinci oğlu Ahmet Temuçin, 1954 – 1958 yılları ve 1977 – 1980 yılları arasında iki dönem Talas Belediye Başkanlığı görevini yürütmüştür. Özellikle, 1950 -1960 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı görevini yürüten Refik Koraltan ile iyi arkadaş olduklarından, bu dostluk Talas’a kazandırılan hizmetlere olumlu yansımıştır. Bunlardan;

  1. 1957 yılına kadar Talaslılar kuyu suyu ile ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Bu durumda, çeşitli sağlık problemlerinin yaşanmasına sebep oluyordu. Ankara’da yapmış olduğu temaslar neticesinde; Refik Koraltan, o dönemde Devlet Su İşleri Genel Müdürü olan Süleyman Demirel’e talimat vermiş ve Çanakkale’nin Çan ilçesine alınan metal borular Talas getirilerek, içme suyu şebekesi yapılmıştır. Ahmet Temuçin Zincidere’nin üstünde, Erciyes Dağının eteklerindeki Gümüşlü mevkiinden borularla getirdiği içme suyu ile Talaslıların hayatına ayrı bir zenginlik katmıştır.
  2. 1958 yılında, mevcut mevzuat hükümleri imkan vermediği halde, Avrupa ülkelerinden Macaristan, Yugoslavya ve Almanya’da sürdürdüğü görüşmeler neticesinde, Türkiye’de ilk defa Mercedes marka otobüsleri alarak Talas’ta hizmete sunmuştur.

Bir Talas Destanı Hekimbaşının Hasan çalışmasını sürdürürken, kendisinden bilgiler aldığım ve hatıralarını paylaştığım değerli dostum, ağabeyim Atilla Temuçin, dedesi olan Hekimbaşının Hasan’ın en küçük oğlu olan Ahmet Temuçin’in üçüncü çocuğudur. Ahmet Temuçin’in çocukları:

  1. Ülfet Temuçin
  2. Yavuz Temuçin
  3. Atilla Temuçin
  4.  Mustafa Temuçin
  5. Ahmet Temuçin
  6. Turgut Temuçin

1945 doğumlu olan ve yedi yaşına kadar dedesi Hekimbaşının Hasan’ın elinden tutarak hatıralarını dinlediği, Karaman bayrından inip çıktıkları, Talas’ın ara sokaklarından özgürce dolaştıkları ve birlikte şeker paylaşıp, çay içtikleri, ağaçtan kayısı topladıkları Atilla Temuçin Sahife hanımla evli olup, çocukları:

  1. Fatma Temuçin
  2. Hasan Temuçin
  3. Oğuzhan Temuçin

Dar günde, bollukta, savaşta, barışta, varlıkta ve kıtlıkta bu topraklarda yaşayıp eğilmeyen, bükülmeyen, dik duran, mütegallibeye boyun eğmeyen cesur, yiğit ve yürekli insanlara selam olsun. Allah mekanlarını cennet eylesin, Allah’ın rahmeti ve mağfireti onlarla olsun. Bu dünyadan göçen bütün yürekli insanlara rahmet diliyor, kalanlarına sağlıklı ömürler diliyorum.

HEKİMBAŞININ HASAN’IN HATIRALARI

  1. Hekimbaşının Hasan ile Kardeşi Deli Küçük’ün Atatürk’ü Karşılamaları

Hekimbaşının Hasan iki kız ve üç erkek olmak üzere, toplam beş kardeştir. Ağabeyi Ali Ağa (Ali Emmi) ve küçük kardeşi de Mehmet (Deli Küçük, Deli Guçcük…)’tir.

Deli Küçük; yaşadığı zaman dilimi, sosyal çevresi, Talas’ın demoğrafik yapısı içindeki yeri, Osmanlı’nın sürekli kan kaybetmesi ile Kayseri ve çevresinde yaşanan eşkıyalık olayları sebebiyle, ele avuca sığmaz yiğit bir Türk gencidir. Karşılaştığı olaylarda gözünü kırpmadan direkt olayın üstüne gitmesi, haksızlık karşısında herkesle tartışması ve Türklerin sessiz ve suskun kalmalarını kabullenmeyerek, Türkleri uyarmaya çalışması sebebiyle, kimse ismiyle anmamış ve Deli Küçük (Deli Guçcük…) demişlerdir.

Deli Küçük’ün doğum tarihi konusunda sağlıklı bilgiye ulaşamadık, ancak 1968 yılında vefat ettiğini biliyoruz. Hayatı boyunca, ailesiyle birlikte bağ ve bahçe işleri ile uğraşmış, sebze yetiştirerek geçimini sağlamıştır. Son dönemlerde; yüzlerce koyun ve inek sürüleri oluşturarak,  hayvancılıkla uğraşmıştır.  Bununla birlikte; Derevenk’te bulunan taş ocakları işletmiş ve çok nitelikli bir yapıya sahip olan Derevenk’ten çıkarılan taşlar Esenyurt, Yeni Mahalle, Hüriyet Mahallesi, Aydınlıkevler Mahallesi ile Eski Sanayi’nin yapımında kullanılmıştır.

İki defa evlenen Deli Küçük’ün ilk eşi Ayşe Hanımdan; Mehmet, Ahmet, Mustafa ve Kemal isimli dört erkek evladı dünyaya gelmiştir. Talas’ta Türk gençlerinin eğitiminde önemli bir işlevi olan ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı “Fatma-Kemal Timuçin Anadolu Lisesi”ni, en küçük oğlu Kemal Timuçin Yaptırarak bağışlamıştır.

İkinci eşi ise Çerkez Hanımdır. Çerkez hanımdan Lütfi, Recai, Muammer ve Ruşen isimli, üç erkek ve bir kız çocuğu vardır.

Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da başlattığı Milli Mücadele hareketinde, Anadolu’da yaşayan insanlara “varoluş, hürriyet, özgürlük, bağımsızlık, Türklük…” mücadelesini anlatarak, halkı aydınlatmak için yurt gezilerine çıkmıştı. Milli Mücadelemizin onurlu seyri içerisinde, dava arkadaşlarıyla birlikte 19 Aralık 1919 tarihinde soğuk bir kış mevsiminde Kayseri’ye gelmişlerdi.

Kayserililer bu tarihi ziyaretin ne anlama geldiğini ve omuzlarına nasıl bir sorumluluğun alındığının bilincinde olarak, Atatürk ve dava arkadaşlarını sevgiyle, coşkuyla karşılamışlar ve bağırlarına basmışlardır. Atatürk, Kayserililerin bu kadar içten ve samimi davranışlarından ziyadesiyle hoşnut kalmıştır. Memnuniyetini Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi Reisi olarak yayınladığı beyanname ve çektiği telgraflardan anlıyoruz.

Hiçbir yerde görmediği bu kadar uygun bir “insani iklim” içerisinde, kalış süresini uzatarak üç gün boyunca Kayseri’de kalarak dinlenen ve mücadele azmi güçlenen (morali düzelen) Mustafa Kemal Atatürk’ü karşılamak için Kayserililer, hiçbir resmi organizasyon ve düzenleme olmadan, tamamen halkın kendi iradesiyle şekillenen karşılamada;

  1. Binek hayvanı olmayan yayalar, Çifte Kümbetler mevkine kadar gelmişler ve yolun her iki tarafını doldurmuşlar.
  2. Atlı Kayserililerden bir kısmı Kumarlı mevkisinde hazırlık yapmışlar.
  3. Atlı Kayserililerden bir kısmı da, daha ileride bir yer olan Kayırhan’ı çevresinde beklemeye başlamışlardır. Bu grubun içerisinde, daha ileriye gitmek isteyen heyecanlı ve yiğit insanlar bulunuyormuş ancak, Atatürk ve arkadaşlarının ne zaman gelecekleri bilinmediği için burada kalmışlar ve gün boyu beklemişlerdir.

Hekimbaşının Hasan ve kardeşi Deli Küçük, başta Talas olmak üzere Tomarza ve yöresindeki köylerden topladıkları ve çoğu dost ve arkadaşları olan 150 silahlı ve atlılarla birlikte Kayırhanı’na gelmişlerdi. Daha da ileriye doğru, Gemerek’e kadar gitmek istiyorlardı. Ancak, hem mevsim kış yoğun kar yağışı var hem de Atatürk’ün Gemerek’den ne zaman çıktılar, ne zaman gelirler, bu kışta, bu kıyamette gelebilirler miydi? Kimsenin bir bilgisi yoktu. Beklediler, beklediler, beklediler…

Hekimbaşının Hasan ve arkadaşlarından meydana gelen 150 atlının yanı sıra, Kayırhanı’nda bekleyen ve Kayseri’den gelmiş başka atlılar da vardı. Atatürk, üstü açık beyaz renkli bir araba ile geldi. Atlıların sevinç ve coşkusu görülmeye değerdi. Atından inerek elini öpmeye çalışanlar, hemen bir daire oluşturdular. Atatürk, bunlarla sohbet ediyordu. Sorular soruyor, aldığı cevaplar karşısında, yüzü bazen asılıyor bazen de tebessüm ediyordu. Atatürk,  Hekimbaşının Hasan’ın karşısına geldiğinde geldiğinde, sordu;

-Okuma yazma biliyor musun?

-Okumam yazmam yok Paşam.

Hemen yanı başında bekleyen kardeşi Deli Küçük’e sordu;

-Senin okuman yazman var mı?

-Ben imzamı bile atıyorum Paşam.

-Peki, siz bu kadar mısınız? Başka atlı yok mu?

-Paşam, 60 atlı daha yolda, geliyorlar.

(Atatrük’ün Deli Küçük’e okuma yazma bilip bilmediğini sorduğunda, “ben imzamı bile atıyorum Paşam” demesi, 1919 yılında ülkemizin ne kadar karanlık bir döneme sahip olduğunun ve çamura nasıl saplandığının ifadesidir. O yıllarda okuma yazma bilen bulmak ne kadar zor olduğunu, bu diyalogdan anlıyoruz. Deli Küçük’ün cevabı ise, bir yetişkin insanın imzasını atabiliyor olması, bu olgunluğa ulaşması, gelişmenin bir ölçüsü olarak kullanılmıştır. 1919’lu yıllarda ve daha sonraki yıllarda, okuma yazması olmayan insanlar arasında imza atma geleneği olmayıp, insanlar resmi işlemlerinde ya parmak basarlar, ya da isimlerine mühür kazdırarak o mührü basarlardı. Allah bu vatanı kurtaranlardan, bu uğurda çile çekenlerden ve Türk Milletinin gelişmiş toplumlar arasına girmesi için alın teri dökenlerden razı olsun…)

Deli Küçük’ün bahsettiği 60 atlı arkadaş grubu ise İsbileli (Başakpınar) Hacı Şükrü Ersoy’un İsbile, Kepez, Ardıç, Maraçak, Çömlekçi, Süleymanlı ve çevresinden topladığı atlılardan meydana geliyordu. Baba adı Hacı Hasan, Anne adı Sare olan ve 01.07.1884 – 05.03.1966 tarihleri arasında kendisine bahşedilen ömrü, anlamlı hale getirmeye çalışan rahmetli Hacı Şükrü Ersoy’da, Hekimbaşının Hasan ve kardeşi Deli Küçük gibi şuurlu ve hassasiyet sahibi bir yiğit olarak, o dönemde önemli gayretler göstermiştir. 

Diğer Makaleler