BORÇ YİĞİDİN KAMÇISI VE YENİ TARİH YAZIMI

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Türkiye’nin dış borç stoku verilerini açıkladı. Buna göre, 2019 sonunda 437,6 milyar dolar olan brüt dış borç stoku, Mart 2020 itibarıyla 431 milyar dolara geriledi. Bu dönemde, “brüt dış borç stokunun milli gelire oranı” da yüzde 58,1’den yüzde 56,9’a düştü.

Maastricht Kriterleri’ne göre Avrupa Birliği üyesi ülkelerin borç/GSYH oranı %60’ı geçmemeli. Ülkemizde; “dış borcun GSYH’nin yarısını aştığı yalnızca üç yıl var. Borcun GSYH’ye oranı, kriz yılları olan 2001 ve 2002’de yüzde 56,5 ve yüzde 54,8 olmuş, bir daha da yüzde 50’nin üstüne çıkmamıştı.” Şimdi, kriz döneminin üzerinde seyrediyoruz. Tabii, bu sürdürülebilir ve çevrilebilir mi? Önemli olan bu.

Kamunun dış borç stoku bu dönemde 11,2 milyar dolar artışla 169,2 milyar dolara yükseldi. Özel sektörün dış borç stoku ise 271,2 milyar dolardan 253,5 milyar dolara geriledi. Merkez Bankası’nın (TCMB) dış borcu ise 8,4 milyar dolar seviyesinde kaldı. Kamunun dış borcunda bir yıllık artış 22,1 milyar dolara ulaştı. (Basından)

***

Bunlar, “brüt borç STOKU”. İktidar, “netdış borç stoku”na sarılır; milli gelire oranı düşürebilmek için. Öyle ya, ahaliye iyi görünecek.Oysa; “borç stoku söz konusu olduğunda ‘brüt stok’ daha gerçekçi ve genel bir borca işaret ediyor. Zira bankacılık sektöründeki borç, ülke ekonomisi üzerinde doğrudan etkisi olan bir borç tipi”  (Kaynak: Doğruluk Payı).

***

Bizim “ecmain”, yeni bir tarih yazımı sürecine girdi. Mustafa Kemal’e alternatif Sultan Hamid’i parlatıyorlar. Cumhuriyetin en büyük kazanımı “vatandaşı”, “reaya”yı; laik/seküler hukuk, “şeri hukuka” değiştirme gayreti içerisindeler.

***

Bir kere şunu akıldan çıkartmamak gerekir. Sultan Hamid ne bir melek ve ne de bir şeytan idi… Sonuçta insandı… Bir insanda olması gereken “animal” ve “hüminal” vasıfların hepsi vardı. Bir monarktı, bir imparatordu. Bu nedenle de, çağımızın değerlerini ondan beklemek abesle iştigal. Hem “kişileri” ve “dönemleri” putlaştırmamak gerekir.

***

Kimine göre Ulu Hakan, kimine göre “Cennet mekan”, kimine göre “kızıl sultan”, kimine göre “Gök Sultan” 2. Abdülhamid’in vasıflarını, “başarılarını/başarısızlıklarını” tek tek sayma yerine, Prof. Dr. ve dönemin uzmanı Vahdettin Engin’in, “Son Sultan II. Abdülhamid” isimli eserini tavsiye ederim.

***

Tabii bununla da kalmam; Osmanlı Sultanları da dahil gelmiş-geçmiş “halifelerin” iyi/kötü yanlarını öğrenmek isteyenlere Gelibolulu Mustafa Âli’nin “Ziyafet Sofraları”nı, Bostanzade Yahya’nın “Duru Tarih”ini, Reşat Ekrem Koçu’nun “Osmanlı Padişahları”, Halil İnalcık’ın “Has-Bağçede ‘Ayş u Tarab: Nedîmler Şâîrler Mutrîbler“, Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi’nin “İslam Tarihi” ve Murat Bardakçı’nın “Osmanlı’da Seks” kitaplarını okumalarını tavsiye ederim. Önce okusunlar, sonra tartışalım.

***

Öyle “çakma”, tescilli Mustafa Kemal ve Cumhuriyet “düşmanlarının” yazdıkları tarihle amel edilirse yanlışlık da peşinden gelir. Aklı başında bunu da kimse yemez. Bu tür bir tarih yazımına da tepki verilir.  Benimkisi de bu cümleden. Anlatılanları, verirsem, “katli vacip!” fetvası ile üstüme geleceklerinden korkarım. Zira, devir o devir değil; “İleri demokrasinin” hüküm sürdüğü yıllardan geçiyoruz.

***

Dedik ki; bizim ecmain “yeni bir tarih”, “Erken Cumhuriyet” dönemi ve Mustafa Kemal ile onun “silah arkadaşlarını” yok sayan bir tarih yazımı peşinde…

Önce Mustafa Kemal ile başladılar… “Atatürk” ismi taşıyan kamu binalarının adını bir bir yok ediyorlar. Tabii, bunlarla yetinmiyorlar “kanları” ile, “canları” ile Cumhuriyete “kol ve kanat geren” kahramanların isimlerini de siliyorlar.

***

Geçenlerde, önemli bir maarifçi, Milli Mücadele kahramanı Mustafa Necati’nin adını sildiler. Biliyorsunuz Mustafa Necati, çok önemli bir eğitimci, aziz hatırası için adı verilen “Balıkesir Necati Bey Öğretmen Okulu” ile gönüllerde taht kuran birisi…

Olay şu: Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşı ve Milli Eğitim eski bakanı Mustafa Necati'nin adını taşıyan Ankara'daki Kültür Evi'ne şeriatçı yazar Nuri Pakdil'in adı verildi. Necati Bey'in Milli Eğitim Bakanlığı'na “bağışladığı” binaya, Cumhuriyet düşmanlığı ile bilinen ve Atatürk'e "Firavun" diyen Pakdil'in adı verilerek, "Nuri Pakdil Edebiyat Müzesi" tabelası asıldı.

Peki, başka yere verilemez miydi? Olmaz… Öyle ya, “alternatif tarih” ve “alternatif kahramanlar!” hayat bulacak. Düşünebiliyor musunuz, ismin kaldırılması bir yana, Necati Bey’in bağışladığı binadaki adı siliniyor.

***

Bununla yetinmediler, yine bir Milli Mücadele Kahraman’ı Albay Reşat Çiğiltepe'nin adını sildiler. İnanın buna, bir asker olan Hulusi Akar Beyin tepkisini beklerdim ama maalesef olmadı. Muhtemelen Akar’a, Harbiye’de, Akademi’de Çiğiltepe’yi okutmuşlardır.

Olay şu: Reşat Albayın, Ankara-Mamak'taki ortaokuldan silindi. Okula, Milli Eğitim Vakfı'na bağışta bulunan ve vefat eden kitapevi sahibi Turhan Polat'ın adı verildi. Kurtuluş Savaşı sırasında 57. Tümen Komutanı olan Reşat Bey, Büyük Taarruz sırasında; “Afyon Çiğiltepe'yi yarım saatte alacağım'' diyerek Atatürk'e söz vermiş, ancak Yunan direnişi sonucu bu sözünü tutamayınca intihar etmişti. Fakat Çiğiiltepe biraz sonra alındı.

İntiharı duyunca, “Büyük bir vatanseverdi'' diyerek gözyaşı döken Atatürk, Albay'ın ailesine Kırmızı Şeritli İstiklâl Madalyası ile “Çiğiltepe'' soyadını vermişti.

Merhum İsmet Paşa ne der bu nesil için biliyor musunuz? Herhalde Sayın Akar da biliyordur: “Bu neslin, vatandan başka sevgilisi olmamıştır!” Bu sözü de, hemşerimiz, yiğit adam “Şehit Miralay (o zaman yarbay)Nazım Beyin”  cephede şahadeti üzerine söylemiş

Unutmasınlar, bu dönemde geçecek, silinen yok edilen ama gönüllerimizde taht kuran isimler tek tek yeniden verilecek… Hepsini saygı ve rahmetle anıyorum.

Diğer Makaleler