Fırat ENSARİ

Dozunda ve Kararında

Ara sıra da olsa dedikodu yapmaktan hoşlanır mısınız?

Bir işi yapmaktan kurtulmak için hasta taklidi yaptığınız oldu mu?

Kendi istediğinizi yapmak konusunda ısrarcı davrandınız mı?

Oy kullanmadan önce her adayın özelliklerini dikkatli bir biçimde inceler misiniz?

Kibar biri misiniz?

Hatalarınızı kabul eder misiniz?

Şimdi yukarıdaki sorulara bakıp da hayırdır inşallah, durduk yerde psikolojik testten mi geçiyoruz diye soruyorsunuzdur kendinize.

Evet, ufak da olsa bir testten geçiyorsunuz.

Bu sorular toplumsal bir varlık olan insanın beraber yaşamasının icaplarından olsa gerek, kişinin toplumun onayına duyduğu ihtiyacı ölçüyor.

İlk üç soruya hayır, kalan üç soruya evet diyorsanız toplum onayına ihtiyaç duymanız üst seviyelere çıkıyor. Bu soruların daha geniş çaplı olanlarından yüksek puan alan kişiler kibar ve kabul edilebilir davranışlar sergileyip geleneksel, klişe ve kültürel kuralları benimsiyor.

Peki, kibar ve kabul edilebilir olma, günümüz şartlarında ne kadar makbul olup, ne kadar saygı görüyor.

Toplumsal bir varlık olmamıza rağmen bireyselliğin ön plana çıktığı hayatımızda, başkalarının ne düşündüğünü umursamayan insanlar olmaya başladığımızı söylemek iddialı olsa da sadece trafik kurallarını uygulayış ve yaşayış şeklimize baktığımızda bile, birçok örnekle karşılaşırız.

Geçtim kibarlığı ve nezaketi, başkalarının yaşamını önemseme mecburiyetini tam kavrayamamış hallerimiz dahi, vahim bir tablo olarak çıkıyor karşımıza.

Hele ki; başkalarının ne düşündüğünü umursamayan ve kendilerini dünyanın merkezi zanneden günümüz nesillerinin, popüler kültürün etkisiyle empati kurmaktan uzak, saygıdan yoksun ve kendine zarar veren eylemlere özendiriliyor oluşları ise, sadece onların değil hepimizin genel bir sorunu olarak göze çarpıyor.

Şimdi diyeceksiniz ki başkalarının ne düşündüğüne göre yaşamak da iyi mi yani?

O zaman bireyselliğini gerçekleştiremeyen ve yaşamı kendine zindan eden kişilikler ortaya çıkıyor ki bu durum daha mı iyi oluyor.

Tabi ki bu durum da pek tercih edilir bir şey değil.

Lakin yeni yetişen nesillerin; benmerkezci bir şekilde yetişip, geçtim çevrelerini, dünyayı dahi umursamayan halleriyle şişirilmiş özgüvenle donatılmış olmaları ise ayrı bir handikap. Yaşadığı toplumu umursamayan, en küçük sorun karşısında yıkılan, çaresiz ve depresif gençlerin yoğunluğunu artırıyor ki bu da ciddi bir sorun olarak tehdit oluşturuyor.

Elbette kabul görme uğruna, kendileri olabilmeyi feda etmelerini beklememek lazım.

Ancak tek başına yaşayabilecek bir canlı türü olmadığımıza göre, içinde yaşadığımız toplumun ister yazılı, ister yazılı olmayan kural ve değerlerini de göz ardı etmemek gerekiyor.

Küreselleşme adı altında küçülen ve her şeyin ulaşılabilir olduğu…

Bu kadar internetin, bu kadar televizyonun, bu kadar cep telefonunun, görüntülü görüntüsüz bu kadar etkileşimin açık ve sınırsız olduğu çağımızda…

Artık kendimizi geçtim, çocuklarımızı ne kadar denetleyip, ne kadar insani değer ve kavramlarla yetiştirebiliyoruz.

Anlık ve değişken teknolojinin hızına insan ömrünü uyarlamak doğrusu kolay değil.

Yine de biz varlığımızın bir parçası olan çocuklarımızı yetiştirirken…

İlgimizi esirgemeden.

Sevgimizle kucaklayıp,

Kendimiz örnek rol model olmayı becerisini sergilemeliyiz.

Bir de tüm bunların hepsini,

Dozunda ve kararında vererek.

Diğer Makaleler