Düdüklü tencereden fiber optik kabloya

"Bir zamanlar Kayseri denince insanın aklına ya pastırma ya halı gelirdi. Şimdi bunlara bir yenisi daha eklendi... Düdüklü tencere... Türkiye düdüklü tencere gereksiniminin yüzde 95'ini Kayseri karşılıyor tek başına. Üretim sadece iç pazara mı? İhtiyaç fazlası 'düdüklü'ler allanıp pullanıyor yurtdışına ihraç ediliyor tabii...

Cem, Termo, Ulubaş, Artaş, Zenith... Bunlar Kayseri'nin önde koşan tencere markaları... İlginç bir rekabet yarışı yaşanıyor bu markalar arasında... Müşteriye daha iyi hizmet için yarışıyor hepsi. Biri fiyat mı düşürdü, diğerleri de ona takılıp peşinden gidiyor.

Markaların en ilginç olanı, aynı anda 3 çeşit yemeği pişirebilme özelliği taşıyan düdüklü tencere... Türk mutfağına renk katan buluşun sahibi ise genç girişimci Bozkurt Domaniç... Domaniç', kendi emeğinin ürünü iri cüsseli bir pres'le harikalar yaratıyor işletmesinde... Sahi; yılda 80 bin tencere üretmek ne demek?  "Şanlı Hamidiye Zırhlısı" satılırken, atlayıp trene İstanbul'a gitmiş Bozkurt Domaniç... Geminin şaftını satın alıp Kayseri'ye getirmiş. Marifetli elleri, o şaftı mükemmel bir pres'e dönüştürmüş. Sonra başlamış seri halde tencere üretmeye... Sadece tencere mi? "Zehir Hafiye" takma adıyla ünlü İçişleri Bakanı Faruk Sükan'ın talimatıyla, Toplum Polisi'nin 'alüminyum kalkanı'da Kayseri'den..."

Bu alıntı, 1968 Ağustos'unda  yayımlanan bir 'haber-analizi' yazımızdan... Aktarılan bilgiler, elli yıl önce Kayseri'de  'mutfağa tencere’ sloganı  ilesinai üretime soyunan sanayi sektörünün, metale dayalı imalata ilişkin küçük bir kesitini gözler önüne seriyor. Sanayileşme esintileri, aslında 1920'li yıllarda kamu yatırımlarının kente girmesiyle başlar Kayseri'de. Elektrik o dönemde gelir, sonra demiryolu girer kente. Trenin gelmesiyle ticari hayat canlanıverir birden. Ardından Tayyare Fabrikası, Sümer Bez Fabrikası, Anatamir Fabrikası açılır birbiri ardına. Ticaretle sanayi ilk kez o yıllarda girer iç içe... O işletmelerde yetişen nitelikli işgücü, ticaretten sağlanan sermaye birikimi için itici güç olur sonraki yıllarda...

'Girişimcilik ruhu' 1950'li yıllarda bu sinerji ile çıkar ortaya. Manifatura işiyle uğraşan bir grup tüccar, Birlik Mensucat'ı kurar ortaklaşa (1953). Bunu Orta Anadolu Mensucat izler. Sonra Meysu, Karsu Tekstil, Erbosan, Lüks Kadife, Atlas Halı, Saray Halı, Hacılar Elektrik Sanayi girer, art arda devreye. Bunlar giderek artan özel sektör yatırımlarının öncü kuruluşları olmakla kalmaz, ürünleri dünya pazarlarında rekabet edebilen 'marka' kuruluşları da olurlar kentin zamanla...

Kayseri'de gerek şehircilik, gerekse kalkınma adına hayli mesafe alındığı bir gerçek. Daha düne kadar ayakkabı çivisinden toplu iğneye, saç tokasından kurşun kalemine birçok ihtiyaç maddesini dışardan getirten Kayseri'nin, bugün 'değişim' esintileri sayesinde ortaya övgüye değer 'gelişim' örnekleri koyarak, dünyanın dört bir yanına milyar dolarlık sanayi malı satması azımsanmamalı... Hele ki, göğsünü gere gere ABD'ye fiber optik kablo, Almanya'ya takım tezgahı, İtalya'ya bluejean, İngiltere'ye gırgır süpürge satmanın keyfini yıllar önce yaşamış olmanın, gururunu taşıyorsa...

Tencere tava eskilerde kaldı. Şu aralar kentte ekonominin yıldızları, demir-çelik ürünleri, elektrikli ev  aletleri, haberleşme ve enerji kabloları, çelik halatlar... Tabii, mobilya ile tekstilin de, ihracatta hatırı sayılır birer paya sahip olduğunun bilinmesi gerek.

Evet; görüntü umut verici; ancak hala tencereli tavalı yıllardan, özlemi duyulan teknoloji düzeyli yıllara gelindiği söylenemez. Zira, Erciyes Teknopark'daki kıpırdanma dışında, Ar-Ge'den yana henüz dişe dokunur somut bir duruş yok ortada. Keza 'teknoloji yoğun' üretim söylemleri de yıllardır lafta kalmaktan öteye gidemiyor. Elbet iş fabrika kurup istihdam yaratmakla, mal üretip dış pazarlarda satmakla bitmiyor; sevkedildiği o pazarlarda ürünün'rekabet gücünü' kanıtlaması ve de kalıcı olmayı başarması da gerekiyor.

Bugünün rekabet ortamında 'imaj' ve 'marka' kavramları çok önemli. Küresel ekonomide söz sahibi olabilmenin yolu artık güçlerin birleşmesinden, kümelenmesinden ve tabii, markalaşmadan geçiyor. Tabii, işgücüne aktivite kazandırılması, yani kalifiye eleman sorununun aşılması da gerek. Altyapıdan yana hiçbir sıkıntısı olmayan, gücünü girişimcisinin özverili duruşundan alan Kayseri, hem, neden başarmasın ki?

Diğer Makaleler

  • 01 Ocak 1970