ELEKTRİKLİ ARABA (2)

Bir Adriyatik göçmeni, Nikola Tesla (Sırbistan 1856-ABD 1943), bundan bir buçuk asır önce bu konunun ilk adımlarını atmıştı, Amerika da… Değişken akımın, a.c elektrik motorunun, trafonun, uzaktan kumandanın mucidi de bu adam… Yüzün üzerinde patenti var.

 

Doğru akımcı Edison’un amansız hasmıydı… Edison, “tüccar” ama Tesla çok iyi bir mühendis, çok iyi bir araştırmacı/uygulamacı, kelimenin tam anlamı ile bir dahi idi…  Edison hep kıskandı onu… Hep önünü kesmek istedi.

 

Bu gün, “Tesla” olarak ama bilinmeden anılan adamın hikayesini, bundan yirmi yıl kadar önce, Kayseri Sanayi Odası Dergisi’nde; “Bir garip deha Tesla” diye anlatmıştım. Tabii, bunun da ilham kaynağı Elektrik Mühendisleri Odası’nın yayınlarında ki yazılardı. Yoksa, nereden bilecektim ki?

 

Tesla’nı çalışmalarından birisi de, günümüzde de araştırması yapılan, ar-ge için milyarlarca dolar harcanan, “kuvvetli akımın” kablosuz iletilmesi ile ilgiliydi. Bunun için de ünlü “Tesla Bobinini” yapmıştı…

 

Bu uygulanabilirse, söz gelimi akü şarj çok kolaylaşacak. Bir metal platforma giren aracın aküsü, “elektro mağnetik endiksiyonla” kolay şarj edilebilecekti.  Şayet bu başarılabilirse yani “endüstriye” uygulanabilirse, akülerin, zaman açısından şarjını çok kolaylaştıracak. Platforma giren bir araç, fişe falan takılmadan, şarj olup gidecek.

 

Dağ başında, yakıtsızlıktan yolda kalsanız, temin edebileceğin birkaç litre yakıt ile bir yerlere ulaşabilirsin. Ama akü öyle değil. Şarj cihazlarını ayağa getirebilme şansı yok. Tüm bunlar henüz araştırma aşamasında. O nedenle, aküden dolayı, şimdi ki üretim çok pahalı ve sıkıntıları da peşinde.

 

Peki, bunun konumuzla ne alakası var, diyeceksiniz?. Alakası şurada: Elektrikli aracın kaportasında, motorunda, lastiklerinde, elektrik donanımında, güç elektroniği vs. gibi konularda hiçbir sıkıntı yok.  Tek sıkıntı, amaca uygun, mesela bir dolumla 500 km gidebilme kabiliyetine sahip, ama ucuz, akü gruplarının üretilmesi?

 

Tabii, bunu üretmek de zor değil. Teorik olara normal bir araba aküsü ya da bir nasıl yapılıyorsa o da öyle yapılacak… Burada bir sorun yok… Sorun yok derken, devasa akü fabrikaları da peşinden gelecek, bunu da unutmamak gerekir. Bunları kim yapacak? Bunu da bilmek gerekir. Sorun bunun maliyetinde ve ömründe… Haliyle ağır metal içeren atıklarının çevresel etkisinde… Yani, o kadar masum değil çevre etkisi bağlamında.

 

Bakınız, bu ülkede 2018 yılında 2,3 milyon ton benzin tüketilmiş. Muhtemelen bunu büyük bir bölümünün kullanım yeri araçlar… Hava taşıtlarının benzini buna dahil değil. O zaman soru şu: 2,3 milyon ton eşdeğeri elektriği nereden ve nasıl üreteceğiz? Bir de bunu dünya ölçeğine taşıyın bakalım ne çıkacak karşımıza?

 

“Sistem verimi”akülü araçların lehine olmakla birlikte bir rakam daha vereyim; bir litre benzinin sahip olduğu enerji, “1 kğ. Akünün” taşıdığı enerjinin 35-36 katı. O nedenle akülerin ağırlığı kapasitesine göre 1,5-2 tona kadar çıkabiliyor. Bu da maliyetini büyük ölçüde etkiliyor. Hal böyle olunca; “içten yanmalı” motorların tahtı daha uzun sürer…

 

Ha. Elektrikli araç yapılmaz mı? Elbette yapılır. Yapılsın da… Ben alabilir miyim? Alamam ama parası olanlar da alsın… Tabii, üç önemli kuralı; mekanik ömrü, teknolojik ömrü ve pazar ömrünü unutmamak gerekir…

***

Unutmayın; teknoloji ve ar-ge/inovasyon için her yıl milyar dolarlar harcamak zorundasınız. Var mı bunu harcayabilecek “babayiğit!”?
***

Tabii, Pazar ömrü de bir bu kadar önemli… Dış Pazar bulamazsanız elinizde patlar. Ha bire, kamuya verirsiniz, o zaman yüzü astarından pahalı olur. Bu taktirde, kimse de “sermayeyi kediye yüklemez!” da yatırılan sermayeyi tatmin etmez.

 

Mesela, bu iş için ne kadar sermaye gerekir? Hiç bilen var mı? Tabii, büyüklerimiz “Amerika’yı yeniden keşfedince!”, (Gobels) vari propaganda yöntemlerine başvurunca aklıma şu yaklaşım geldi: “Elbise dediğin ne ki? Kolu ile yakası, önü ile arkası!”

***

Bu benzetmeyi İlhan Kesici dostumuz, Bütçe görüşmelerinde “kaz” için yapmıştı. Bende bunun bizim buradaki versiyonu ile vereyim: “Tavuğun cücüğü güzün sayılır!”

***

Bakınız, BP’nin yayınladığı “Enerji Görünüm Raporu, 2018” de şöyle bir not var: “Küresel otomobil parkındaki elektrikli araçların (EV) payı 2040 yılına kadar yaklaşık %15’e ulaşacak ki bu da neredeyse 2 milyarlık bir otomobil parkında 300 milyondan fazla otomobil demek”. Bu oran, aynı yıl, ülkemizde kaç olabilir sanıyorsunuz?

***

Son sözüm şu: Fazla sevinmeyin… Politik çıkarlar için, bilinen ve yapılabilir bir şeyi ısıtıp ısıtıp önümüze koymayın. O nedenle; malumu ilam olan olay beni hiç hiç heyecanlandırmadı… Aksine bu yazı için şu kadar zamanıma neden oldu.

Diğer Makaleler