Hacı Osman YILDIZ

HUKUK VE ADALET

Hukuk;

Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü,

Adalet;

Yasalarla sahip olunan hakların  herkes tarafından kullanılmasının sağlanması,

Hukuk ve Adalet kavramlarının TDK tarafından belirlenmiş olan sözlük anlamlarına bakmış bulunmaktayız. Bu kavramlar, toplumsal hayatın vazgeçilmezi ve toplumu bir insana benzetecek olursak adeta insanın aldığı bir nefesidir. Hukuk kuralları toplumun ihtiyaçlarına göre oluşturulur ve insanların sorunsuz bir şekilde "birlikte" yaşamalarını sağlar. Adalet dediğimiz kavram ise konulmuş kuralların toplumun ihtiyacına ne kadar yanıt verebildiği, toplumu ne kadar tatmin edebildiği sorularına olan yanıttır. İnsanlar deyim yerinde ise içine düşmüş oldukları uyuşmazlıkların sonucunda tatmin olmak isterler ki kendi kurallarını koymasınlar. Hukuk kuralları toplumun ihtiyaçlarını karşılamadığı takdir de insanlar kendi kurallarını koymak ve uyuşmazlığı sonlandırmak isterler. Bu her toplumun, her toplumda ki bireyin doğasının ve yaratılışının bir gereği olarak yaptığı bir nevi korunma içgüdüsüdür.

İlk toplumlardan bu yana bir birikim olan hukuk durağan olmayı kaldıramayan, sürekli gelişen ve değişen topluma ayak uydurması, kendisini yenilemesi gereken bir bütündür.Toplumun gerisinde kalan hukuk artık adaleti sağlayamayacak ve toplumda kargaşaya, kaosa neden olacaktır.

Her toplum, bireylerin kendi kurallarını koymaması ve düzenin sağlanabilmesi için  toplumdaki herkesi kapsayan ve  bireylerin ticari, sosyal, ekonomik, aile vb. alanlarda ki sınırlarını çizen bir kurallar bütünü hazırlar. Bu kurallarında üstünlüğünü toplumuna kabul ettirir. Aksi halde insanlar bir arada yaşayamaz ve toplum oluşmaz. Toplum oluşmadığı takdirde devletlerin günümüzde dahi en büyük silahı " İNSAN" işlevsiz hale gelir ve devletin ömrü son bulur. İşte bu yüzden adliyelerde " Adalet mülkün temelidir." yazmaktadır. Ne acı ki  "mülk" kelimesinin anlamının " Devlet" olduğunu toplumumuz ancak bir yarışma programına konu olması suretiyle öğrenmiştir.

Şanlı tarihimizde Türk milleti daima yasalara uymuş yasaların kutsallığına biat etmiştir. Orta asya da bozkırın yasalarını kutsal sayarken, İslam ile tanışan Türk milleti "Şeriatın kestiği parmak acımaz" atasözünü benimsemiştir.  Çünkü insanlar uğramış oldukları hak kayıplarının ortadan kaldırılacağını, yada haksızlık neticesinde haksızlık edenin cezalandırılacağını bilmekte ve güvenmekteydiler. Kararların geç kalınmasın da dahi toplumumuz " Adalet geç de olsa tecelli edecektir." diyerek adeta hukuka teslim olmuş ve hukukun üstünlüğünü benimsemiştir.

Maalesef günümüze geldiğimizde insanlar artık adliyelerde ki mücadeleyi yaşam mücadelesi verilen hastaneler ile bir tutmakta ve  kendi aralarında " Allah ne hastaneye ne adliyeye düşürmesin" diyerek dua etmektedir. Kim bilir belki de bu dua yüz yıl sonrasının atasözü niteliğinde olacak ve bir meslektaşımız bu atasözü üzerinden yine böyle bir yazı kaleme alacaktır.

Elbette suç toplumun değil. Dünyaya hükmetmiş, kurtuluş mücadelesi vermiş  deyim yerinde ise varını yoğunu ortaya koymuş ve ayakta kalmış bir milletin elbette gelişim göstermesi ve ihtiyaçlarının değişmesi normaldir. Ancak toplumun ihtiyaçlarını karşılaması için yetki vermiş olduğu kanun koyucu görevini yerine getirememekte toplumun hızına yetişememektedir. Hukuk kurallarında değişiklik yapmak, kanunları değiştirmek adaleti sağlamak değildir. Adalet demek toplumun ihtiyacına göre kanun koymak ve bu kanunun uygulanmasını sağlamak demektir.

Elbette suç yalnızca kanun koyucunun değil. Cübbesinde cep ve düğme olmayan yargı mekanizmasının temsilcileri cübbesini iliklemeye çalışmakta, toplumun ismi adalet ile bütünleşmiş olan Hz. Ömer makamı olarak gördüğü hakimlik makamına  aday olan hukukçular  tanıdık birilerini bulmaya zorlanmaktadırlar. Bu durum adeta yasal bir hale gelmiş olup, toplum tarafından da artık yadırganmamaktadır. Maalesef belli kesimler tarafından ele geçirilen savcılık ve hakimlik makamlarının niteliksiz olarak yetişen hukukçularla doldurulması da yine toplumda ki  ihtiyaçların giderilmemesine neden olmaktadır. Hal böyle iken savunma makamını temsil eden bir çok meslektaşımız para odaklı çalışmaya alışmış, adalet kavramının tecellisi için çaba göstermemeye başlamıştır. Bir çok insan avukatlardan korkmakta ve yine ne yazık ki " Avukata para mı yedireceğim." zihniyetine bürünmüş durumdadır. Avukatlık şerefli bir meslek iken insanların kurtuluş olarak gördüğü hukukun adeta bir limanı iken güvensizliğin toplumdaki adresi olmuş durumdadır. Okurlarımız  yalnızca sorun mu okuyacağız diye düşünmekte ise muhtemelen bir şeyleri başarmışımdır. Peki nedir bu başarı? Yargı mekanizmasında görev yapmakta olan hukukçular dahil olmak üzere toplumda kimse artık sorun görmemektedir. Asıl başarının sağlanacağı nokta ise  artık bir sorunun varlığının kabulü ve üretilecek çözümüdür. Çözüm ise basittir.

"Herkes kendi kapısının önünü temizlerse her yer tertemiz olur"

Zihniyeti ile önce kendimizden başlayacağız. Savunma makamı toplum tarafından üzerine yapıştırılmış olan "PARA" olgusunu bir kenara bırakacak. Mesleğin ilke ve onurlarına ettiği yemini hatırlayıp adalet için çaba gösterecek. Hakimlik ve savcılık makamlarında oturan hukukçularımız o makamda bulunmanın ağırlığını taşıyacak ve gerekirse gece gündüz demeden kendisini geliştirmek ve doğru kararlar verebilmek için çalışacaktır. En büyük görev yine kanun koyucuya düşmektedir. Kanun koyucu ise yargı mekanizmasının işleyebilmesi için toplumun ihtiyaçlarına göre kanunları düzenleyecek ve hukuk fakültelerinden niteliksiz olarak hukukçu çıkmasının önüne geçecektir. Ülkemizin çok fazla hukukçuya ihtiyacı yok, bu milletin doğru kararlar verecek, adalet için çalışacak, adalet için savunacak hukukçulara ihtiyacı vardır.

Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir

Temele taş bulmak gecikebilir

Ülkeye baş bulmak gecikebilir

Adalet gecikmez tez verilmeli

Bir adliyemizin duvarında asılı olan  kıta adaletin önemini vurgulamıştır. Hak yerini bulacak insanlar yeniden hukuka inanacak ve güvenecektir. Adalet yalnızca duvarlarda ve mısralarda yazılı bir kelime olmayacaktır. İhtiyacımız olan tek şey kendi kapımızın önünü temizlemek. Büyük Türk milleti her dönemi atlatmış ve her sınavdan geçmiştir. Yine bu buhranlı dönem atlatılacak Türk Adaleti tecelli edecek, toplum hukukun üstünlüğünü kabul edip güvenecektir. Görev bizlerindir. Görev hukukçularındır. Bizler ise BAŞARACAĞIZ.

                                                                       

Diğer Makaleler