Hunat Mahallesi mi, Tokat Yaylası mı?

Kayseri türkülerini ele aldığımızda; insana umut veren, yaşama sevincini artıran ve insana ilham olan türkülerin sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Gesi Bağları, Ağam İstanbul’u Mesken mi Tuttun? Germir Bağları, Erkilet Güzeli, Ceviz Oynamaya Geldim Odana ve Asmalarda Kol Uzatmış Dallere gibi türkülerin dışında,  gri bir ton sizi hapseder ve hayatınızı şekillendirir.

            Türkü formatında yapılan çalışmaların ve Kayseri türkülerinin ortak çıkmazlarının başında; yeni eser üretememek ve günlük yaşanan olayları dizelere aktaramamaktır. Bu alanda ortaya çıkan kıvraklık, kolaycılık ve fırsatçılık ise mevcut bir ezgiye, notaya ve derlemeye yeni sözler adapte ederek, sanat (!) yapmaya çalışmaktır.  Bu yolla eser sayısı artarken, renk ve coşku sınırlı kalmaktadır. Bu çıkmaz sokağı bir örnekle izah etmek istiyorum.

            Son dönem içerisinde; Kayseri’de yaşanan müzik camiasının tartışmasız ustası, üstadı ve emektarı Recep Alemdar’dır. Bu gayretli müzik erbabı, yıllardır bu şehrin platformlarında, sahnelerinde ve sokaklarında müzik yapmış, insanlara hizmet etmiş ve bu uğurda ömrünü adamış bir sanatçıdır. Recep Alemdar’ın 1980’li yıllarda hazırlayarak, Kayserililerin beğenisine sunduğu çalışmalardan bir tanesi de “Hunat Mahallesi” türküsüdür.

            1980’li yıllarda; yaygın olan, yerel kültüre dayalı türküler ve bu türkülere çekilen filmlerin çok iyi iş yaptığı dönemde, duymaya başladığımız Hunat Mahallesi türküsü, hem ismi hem de acıklı öyküsü ile hemen beğenildi, dilden dile dolaşmaya başladı, kasetleri tezgahları süslemişti. Ancak, Kayseri’de yetişen sanatçıların ülke genelinde bir imaj zenginliği ve destekçisi (Gaziantep, Urfa, Diyarbakır, Karadeniz, Trakya yöresi sanatçılarında olduğu gibi) olmadığı için, bu güzel çalışma Kayseri sokakları arasında kalmıştır. Bu acıklı durum, Recep Alemdar ve benzeri şair, yazar ve sanatçıların kaderi ve ayıbı değil, Kayseri’nin kaderi ve ayıbıdır.

            Hunat Mahallesi türküsüne gelecek olursak;

  1. Ezgisi, notası, müziği canlı, hareketli ve akıcı.
  2. Sözleri anlamlı olmakla birlikte, sosyal içerikli bir acıyı anlatan öyküsü, dikkat çekici.

Bu iki özellikten birincisi; türkünün ezgisi bize yabancı değil. Çünkü, Ürgüplü Türk Halk Müziği sanatçısı ve derleme ustası Refik Başaran tarafından, Konya havasında düzenlediği “Tokat Yaylasında Yaylayamadım” türküsünün müziğiyle aynıdır. 07 Mayıs 1944 tarihinde vefat eden Refik Başaran, vefat etmeden önce okuduğu bu türkünün sözleri;

Tokat yaylasında yaylayamadım

Divane gönlümü eyleyemedim

 Hamdi kardaşıma söyleyemedim

 

Vurma zalim vurma kama yarası

Bura meydan değil sokak arası

Ay karanlık bir gecede vurdular beni

Ölmeden mezara koydular beni

 

Evimizin önü bir büyük avlu

Avlunun içinde kıratım bağlı

Yağlı kurşun yedim ciğerim dağlı

 

Vurma zalim vurma kama yarası

Bura meydan değil sokak arası

Ay karanlık bir gecede vurdular beni

Ölmeden mezara koydular beni.

 

Kayserili sanatçı Recep Alemdar’ın okuduğu “Hunat Mahallesi” türküsünün sözleri ise;

 

Hunat mahallesinde yaylayamadım

Anam yaylayamadım

Divane gönlümü anam eyleyemedim

 

Hamdi kardeşime söyleyemedim, anam söyleyemedim

Ay karanlık bir gecede

Vurdular beni

Ölmeden kabire anam koydular beni

 

Mezar arasında harman olur mu?

Kama yarasına derman olur mu?

Kamayı vuranda vicdan olur mu?

İnsaf olur mu?

Vurma zalim vurma, kama yarası

Vuran gelip de geçti

Sokak arası

Ay karanlık bir gecede

Vurdular beni

Ölmeden kabire koydular beni.

Bu iki türkünün sözlerini karşılaştırdığımızda;

  1. Türkü literatürümüze, önce Tokat Yaylasında Yaylayamadım türküsü girmiştir. Hunat Mahallesi türküsü daha geç yıllarda yerini almıştır.
  2. Hunat Mahallesinde “yaylama” kavramını gerçekleştirmek mümkün değildir. Çünkü Mahalle eski bir Kayseri Mahallesi olup, taş kaplı dar sokaklardan müteşekkil olup, küçük bir  yeşil alanı ve meydanı dahi bulunmamaktadır.
  3. Batı medeniyetine mensup toplumlarda düello vardır. Bizde ise hem yiğitliği, erkekliği ve delikanlılığı kimseye bırakmayız, hem de pusu kültürünün gölgesine sığınırız. Her iki türküye konu olan, bu sosyal geri kalmışlık (pusu kurma, tuzak kurma, birisini hazırlıksız yakalama, gecenin ve karanlığın olmasını bekleme ve uygun olmayan bir anda baskın yapma vb.) Anadolu’nun hemen hemen her yerleşim yerinde karşılaşılan bir olgudur. Bu bakımdan benzerlik olması, yaşam tarzımızın bir çirkin armağanıdır.
  4. Zayıf bir anını bekleme, tuzak kurma ve pusuya düşürme kavramları Yeşilçam  filmlerinde, başka türkülerde, roman ve hikayelerimizde oldukça sık işlenmiş ve bolca kullanılmış temel konulardandır.
  5. 17. Yüzyıldan başlayarak, 20. Yüzyılın başlarlına kadar (Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar) mütegallibe ve eşkıyanın zulmünden inim inim inleyen Anadolu’da, adalet kavramı tesis edilemediği ve adaleti işletecek kişi ve kurumların mütegallibe ve eşkıya’nın kontrolüne girmesi sebebiyle, mazlum ve masum insanlar, başlarına gelen cinayet, hırsızlık ve haksızlık gibi olayları aile efradı ile çözmeye çalışması da benzer özelliklerdendir.
  6. Tokat Yaylasında yaylayamadım türküsünde hem kama yarasından hem de yağlı kurşun yarasından bahsederken, Hunat Mahallesi türküsünde sadece kama yarasından bahsetmektedir.
  7. Her iki türküde, vurulan kişinin kardeşi olarak belirtilen şahıs Hamdi olarak ifade edilmektedir.

Anadolu’nun hemen her yerinde okunan ağıt, uzun hava, hoyrat, bozlak, türkü ve oyun havalarında bazı benzerlikler görülmektedir. Yukarıda bahsi geçen iki türküde, bu özelliklere sahip çalışmalardandır. Bu çalışmamda; Kayseri kültürüne yeni bir pencere kazandırmak istiyorum. Şimdiye kadar bilinmeyen, üzerinde durulmayan ve kimsenin bu konuda bir çalışma yapmadığı, bir hususu zengin Kayseri kültürüne armağan etmek istiyorum. 

Diğer Makaleler