Kayseri Türküleri ve Mataklar Türküsü (1)

Her fırsatta, her platformda övünerek ifade ettiğimiz “altı bin yıllık Kayseri” ifadesini ne kadar anlamlı hale getiriyoruz. Veya kurduğumuz medeniyet, altı bin yıllık zaman diliminin ne kadarını temsil ediyor, ne kadarını yansıtabiliyoruz? Bırakın bin yıl önce ne yediğimizi ne içtiğimizi, hangi türküyü söylediğimizi, yüz yıl önce hangi türküler okunur, hangi sazlar çalınır ve bu topraklarda yaşayan insanlar, nelere  gülerler ve nasıl eğlenirlerdi, bilmiyoruz.

Elimizde çok az bilgi olduğu gibi, 1970’li yıllara kadar herhangi bir saz çalmak ve bir türkü okumak, toplumda iyi karşılanmaz ve hafifmeşrep işlerden sayılırdı. “Kızı serbest bırakırsan ya davulcuya gider, ya da zurnacıya” veya “ben çalgıcıya kız vermem” veya “lan oğlum çalgıcı mı olacaksın?” söylemleri, birer atasözü gibi, bize o günlerden kalan miraslardır.

Altı bin yıllık köklü bir geçmişin içerisinde; bırakın resim veya heykel sanatını, musikide ortaya koyduğumuz performans nedir? Bu konudaki donanımımızı nasıl ifade edebiliriz? Ortalama 27 medeniyetin kurulduğu Anadolu topraklarında, elimizi attığımızda ortaya ne çıkarabiliyoruz? Türkülerimiz, destanlarımız, aşıklık geleneğimiz, manilerimiz niçin ortaya çıkmıştı? Bunların fonksiyonel yapıları, toplumları nasıl etkilemişti? Halk kültüründe önemli bir yeri olan bu unsurların, gelecek kuşaklar ve medeniyet açısından önemini yaşatabiliyor muyuz? Yaşatmayı bir kenara bırakın, yeni neslimize bir bozlağı, bir uzun havayı, bir taşlamayı, bir atışmayı ve bir maniyi anlatabildik mi? Öğretebildik mi?   Kayseri’de; yaptığım araştırmalara göre, halk kültürünün en önemli yansıması olarak bilinen türkülerimiz konusunda, iki eser karşımıza çıkıyor:

  1. Kayseri ve Yöresi Halk Türküleri, Kayseri İl Kültür Müdürlüğü Yayınları
  2. Kayseri Musiki Yolcuları, Mustafa Çınar

Sayın Mustafa Çınar, Kayseri Musiki Yolcuları isimli çalışmasında, müziğe gönül veren ve bu uğurda çaba sarfeden insanların yaşam maceralarını ele alarak, vefa borcunu ödediği bir antolojik çalışmadır. Kayseri İl Kültür Müdürlüğü’nün yayınlamış olduğu Kayseri ve Yöresi Halk Türküleri isimli çalışmada ise, Kayseri ve çevresinde beğeni ile okunan toplam 103 türkünün isimleri, notaları ve bazılarının hikayeleri yer almaktadır. Bu çalışma hazırlanırken, Kayserili bağlama üstadı Sayın Nihat İşman’ın ne kadar çok çaba harcadığını, ne kadar çok sevindiğini ve topladığı bilgileri İl Kültür Müdürlüğü’ne nasıl taşıdığını biliyorum.  

Hemen hemen tamamının,  Cumhuriyet döneminde derlenen, bu dönemde notaya alınan ve okunmaya başlanan türkülerimizi konu başlıklarına göre incelediğimizde;

  1. Sevda Türküleri                       : 36
  2. Gurbet Türküleri                     : 8
  3. Tabiat Türküleri                      : 13 (Dağlar, Yaylalar, Akarsular vb.)
  4. Kader (Felek) Türküleri          : 6
  5. Oyun Havası                              : 2
  6. Saz Havası                                 : 2
  7. Omuz Halayı                             : 1       
  8. Hayvanlarla İlgili Türküler  : 8 (Koyun, Yılan, Keklik, Tahtakurusu,Deve, Kuş, Horoz vb.)
  9. Sosyal İçerikli Türküler
    1. Pusu (Tuzak) Türküleri   : 2
    2. Hapishane Türküleri        : 1
    3. Yiğitlik Türküleri             : 1
    4. Ölüm Türküleri                : 2
    5. Beddua Türküleri             : 2
    6. Gelin Türküleri                 : 11
    7. Afet (Sel) Türküleri          : 1
    8. Dengine Varamamak       : 7

Böyle bir gruplandırma yapmakla, Kayseri’de yaşanan hayatın inceliklerini, kalitesini, insani değerlerini ve medeniyet çizgisini ortaya koymaya çalıştım. Sevda türkülerini incelerken, içinde tabiatla ilgili ifadeler de bulunuyordu, ama önemli olan kişinin sevgisini yansıtırken tabiattaki zenginliklerden etkilenmesi kadar doğru bir şey olamazdı. Burada vurgulamak istediğim, sevda türkülerindeki kısırlık, sığlık ve birbirini tekrar eden konu ve tarzlardan, insanımızın evrensel bir sevgiden, evrensel bir sevdadan ve evrensel bir aşktan, ne kadar uzak olduğudur.

Evliliklerin bir sevgi paylaşımından öteye, bir eşya gibi alınıp satılması çizgisinde değerlendirilmesi, delikanlının sevdiğine kavuşamaması, sevdiğini başkalarının alması ve bu ruh halinin ortaya çıkardığı  “çaresizliğin” dillendirildiği sevda türkülerinin ardı arkası kesilmiyor. “Sevdiğimi eller aldı, uzaktan bakan ben oldum” çizgisinde acıklı, istismarcı ve arabesk bir kültür meydana getiriyor. Halbuki; insanın içindeki cevher, yiğitlik, cesaret ve sevdiğini ellere vermeme konusundaki kararlılık, türkülerde işlenmiş olsa, belki de bu tür, sosyal yaralar yaşanmayacak ve ortaya çıkmayacaktı.

Toplumsal hayatın içerisinde yaşamak zorunda kaldığımız sıkıntılı olaylarda, konuyu kadere (feleğe) bağlayarak ve insanın gayret göstermesi, alın teri dökmesi, risk alması ve mücadele azmini göz ardı etmesi de, geri kalmışlığımızın  en belirgin işaretleridir.

Kadın olsun erkek olsun, dengine varamamasının (verilmemesinin) açtığı sosyal problemlerin yanı sıra, gelin türkülerinde vurgulanan “mutsuz kadın” fotoğrafı, gönül dünyamızdaki sevgi ikliminin ne kadar verimli olup olmadığının bir göstergesidir. Ayrıca  yiğitlik, dürüstlük, cesaret, onur ve erdem konularının işlendiği türkülerimizin yok denecek kadar az olması da, bu konudaki “insani eksenimizin boyutunu” ortaya koymaktadır.  

Diğer Makaleler