KAYSERİ’DEN…

Bugün Temmuz’un 16’sı… Aslında, “anam babam hesabından” Haziran çıkalı henüz üç gün oldu… Eski hesaptan Temmuz’un başındayız. Şurada yazın bitimine iki ay kaldı. Bundan sonra; “freze bas, kara bas!”. “Baharı görmeden yaz geldi geçti!” derler ya, öyle bir şey oldu bu yıl… Pek hayra alamet değil bu gidiş…

Hisarcık’tayız… Havalar bir türlü ısınmadı… Hava soğuk, bir yandan da üç gündür yağış devam ediyor. Havanın bu gün açacağını, takip eden günlerde yağışın devam edeceğini söylüyor, meteoroloji… Aslında meteoroloji, bir rivayete göre; “Allah’ın işine karışıyor ama haberi yok!” Öyle ya; Sana mı düştü, ne olacağı, Allah’tan iyi mi bilirsin?

Demem o ki, bağlarda soba yakacak günlerden geçiyoruz, Temmuz’un ortasında… Bugünlerde “hamlar has olacak”, dutlar, kayısılar “akacak!” Gerçi bu yıl kayısı pek yok ama iyi ki de yokmuş. Bu havada kurutmak çok zordu. Biliyorsunuz, kurumak için yarılan kayısıya yağmur değdi mi hemen kararır.

Ayrıca bu yağış buğday, arpa hasadının tarlada kalmasına neden oldu… Bu gidişle saman çok zor elde edilir. Ama bahçe ve bostanlar için bulunmaz bir nimet… Nasıl nimet olmasın? Bu mevsimde yağış var… Olmasa ya akar suya ya da musluk suyuna havale edecektik bu işi… O nedenle bu hem bağcıların kesesine ve hem de KASKİ’nin işine yaradı, zamansız yağışlar…

***

Tabii, KASKİ deyince akla hemen “varlıkları” gündeme geldi. Bir rivayete göre, malları ipotekliymiş. Doğru mu? Açıklamaya muhtaç… Daha da ileri giden var, kaynaklarını Büyükşehir kullanmış. Yetkililerden bir açıklama gelmeyince, dedikodu, rivayet durmaz; fısıltı gazetesi tiraj yapar…

***

Hep sorduk ama bir yanıt alamadık. Bazı su tarifelerinde belirtilen, düşük fiyat tarifesine giren, “20 ve 60 metre mikaplık” miktarlar bir fatura dönemini mi, bir ayı mı, iki ayı mı yoksa bir yılı mı kapsıyor? Bir fatura dönemi ise, süresi nedir?

Hazretler tenezzül buyurup yanıt vermediler. Ondan sonra değerli Başkanımız Memduh Büyükkılıç; “dedikodulara itibar etmeyin, bize sorun!”, diyor. Değerli Başkanım, biz de soruyoruz ama yanıt alamıyoruz ki.

***

Konu Büyükşehir’den açılınca, borçları da sürekli gündem de. İyi Parti Kayseri Milletvekili Dursun Ataş, 2 milyar (eski para ile 2 katrilyon) olduğunu söylemiş geçenlerde. Oysa biz, Mustafa Çelik’in açıklamasına göre, 1,25 milyar mertebesinde olduğunu biliyorduk. Demek ki, değilmiş.

***

Geçen verilen kahvaltıda, Büyükkılıç, gazetecilerin ısrarlı soruları karşısında net bir davranış sergilemeyince doğal olarak “borç” da ihaleye çıktı, önüne gelen bir rakam söylüyor…

***

Biliyorsunuz, Büyükşehrin “borç stokunu” yandaş medya, Mustafa Çelik’in üzerine yıkmaya çalıştı. Öyle ya, Çelik, Abdullah Gül Beyin kuracağı partide, muhtemel görev alacakların içerisinde adı geçiyordu. Kanımca, Sayın Gül ile akrabalık ilişkisi ve “Güneşe karşı işemesi!” nedeniyle listeye giremedi. Güneş, kim mi? Onu da siz tahmin edin.

***

Tabii, kurulacak partide görev almaya niyeti var mı? Bilmiyorum… Görev alırsa da hiç yadırgamam.

***

Oklar kendisine yönelince Çelik de, haklı olarak aldığı ve devrettiği borç stokunu açıkladı. Yaklaşık 1,5 milyar borç devralmış Özhaseki’den… Bazı yatırımlar yapmış, bir miktar borç ödemiş ve nihayetinde 1,25 milyar lira civarında bir borç devretmiş.

Diyeceksiniz ki, bunda ne var? Ödenebilirse, mesele yok… Ama durum pek öyle değil, Sayın Özhaseki, “borçsuz belediye devrettiğini” söylüyordu meydanlar da… Bu sözleri bizzat duymadık ama yazılanı, çizileni; ilgili videolardan duyduklarımızı aktardık. Yok bunlar da çarpıtma, yanlış anlama vs. ise biz bilemeyiz. Açıklarsa memnun oluruz.

***

Gelelim “T.C.” meselesine… Sayın Özhaseki, kullanılmasının “bölücülük” olduğu sözünün çarpıtıldığını söyledi. Konunun, bağlamından kopartılıp başka yerlere çekildiğini iddia etti… Tabii, “bölücülük” lafı hoş bir laf değil… Biliyorsunuz bu konu, “çözüm sürecinde” gündeme gelmişti.

***

Özhaseki’nin böyle bir şey söyleyebileceğine de inanmak istemem. Ama bu konuda ki değer hükmümü bir kez daha tekrarlayayım.

***

“T.C.”kısaltması ya da açılmış şeklinin nerede ve nasıl kullanılacağı mutlaka belirtilmiştir. Bunun dışındaki zorlamalar doğru değil. Şunun için doğru değil: Bu tür kavramları ve tarihi bir değer taşıyan isimleri, objeleri vs. olur olmaz yerde, sık sık kullanmak onların yok olmasına, çaptan düşmesine, itibarsızlaştırılmasına neden olur.

***

Buna “çoklukta” yok etme denir. “T.C.” de bu cümleden… O nedenle, duyarlı olmak gerekir.

***

Yine o nedenle sözgelimi Atatürk büst ve heykellerinin her yerde kullanılması; her yere Bayrak asılması/konması; olur olmaz her yerde Kur’an ve İstiklal Marşı okunması; ihtiyaç olmadığı halde İmam Hatip Okulu ve Kur’an kursu, Fen Lisesi açılması; ezan sesi volümünün kulakları tırmalayacak bir seviyede olması; her yere mehter gönderilmesi; yine olur olmaz yerlerde Mevlid okunması ve sema gösterileri yapılması vs. kuşkusuz bunların değerini düşürür; itibarsızlaşmasına neden olur… Kaçınmak gerekir.

***

“T.C.”meselesine bu ölçüde yaklaşılırsa eyvallah! Ama “fitne, bölücülük” ölçüsünde yaklaşılırsa; “bedeli fazla olur” türünden abuk sabuk, ciddiyetten uzak davranışlar sergilenirse, muhataplarının da “sizin bununla bir sorununuz mu var?” sorusuna muhatap olmaları çok doğaldır. Bundan da rahatsız olmasınlar.

Diğer Makaleler