KAYSERİ’NİN PABUCU, OSMANLI, AHİLİK…
Kayseri’nin pabucu dama mı atılıyor? Elbette atılır. Siyasiler, “geldi-geliyor” diye ahaliyi uyutmaya devam ederse; Kayseri’nin simgesi olduğu söylenen “dana etinden yapılmış evlik sucuğun” kilosu 15-20 liraya satılırken, elbette Kayseri’nin pabucu da adama atılır.
Dana kıymanın kilosunun kırk-kırk beş lira olduğu bir ortamda, aynı etten yapılan bir sucuk nasıl 15-20 liraya satılır? Anlamak mümkün değil? Bunun bir izahı olmalı ve bu kötü imajın silinmesi için mutlaka bir açıklanma yapılması gerekir.
Sucuğu, Afyon’a kaptırdığımız bir dönemde pastırmayı da Kastamonu’ya kaptırma gibi bir sürece girdik. Tabii, bir de bu Tayyip Beyin ağzından dillendirilirse de daha da farklı bir ortama evrilir.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin genel merkezinde düzenlenen İl Başkanları toplantısının ardından kendisine ikram edilen Kastamonu pastırmasını yedikten sonra, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki´ye, ‘Kastamonu pastırması daha iyi’ diyerek takıldı. Erdoğan’ın, ‘Mantıda Kayseri, pastırmada Kastamonu’ sözlerine, Kastamonulu pastırmacılar destek verdi.”(Basından)
***
Tabii, bu değerlendirme üzerine üzerine, Mehmet Özhaseki ne dedi? Çok merak ediyorum.
***
Bir de bu değerlendirmeye, Kayseri’nin muhterem pastırma üreticileri ne diyecek? Ya da diyebilme cesareti var mı kendilerinde? TOBB’a bağlı meslek odaları da… Kusura kalmasınlar, söyleyebilmek hele hele Sayın Erdoğan’a karşı laf edebilmek için, biraz yürek ister.
***
Hatırlar mısınız? Geçenlerde; “Cumhuriyet, Osmanlı sanayisini yok etmişti. Sanayi devrimini ıskalamıştı!" türünden "geyik muhabbetleri" olmuştu. Sağda, solda, Cumhuriyet karşıtları hemen harekete geçti, bu "tarih tezine" destek için, "tüfek fabrikamız vardı!" türünden örnekler verdiler.
Kusura kalmasınlar; “manifaktür” ile “buhar gücünün” üretime uygulandığı bir “devrimi” karıştırmak için ya cahil olmak ya da ön yargılı olmak gerekir. “Kas gücü” yerine “beyin ve buhar sonra buna ilaveten elektrik/nükleer güce” devrediyor.
Elbette insanlar aç ve açıkta değildi. Barınacak yerleri vardı… “Sanayi Devrimini ıskaladı!” derken, kastedilen bu değil… Iskalamsı da çok doğaldı… Felsefeye, düşünceye kapalı bir toplumdan da böyle bir şey beklenemezdi.
Tabii, “Sanayi Devrimi” de akşamdan sabaha olmuyor. Gerisinde iki asırlık bir bilimsel gelişme var. “Biz heybelide her gece mehtaba çıkarken” onlar, laboratuarlarda gözlem ve deney yapıyor; doğanın mekanizmasını çözmekle meşguldüler.
Şimdi size, ABD'de Kuzey-Güney savaşlarını hemen bitiren bir otomatik tüfekten söz edeceğim. Utanmasalar, bunları da ABD'ye biz ihraç ettik diyecekler. Paylaşmak istediğim bilgi şu:
"1866 model manivelalı tüfek, Winchester adını taşıyan ilk silahtı. Sarı renkteki bronz ve pirinç alaşımı kubuzu nedeniyle ‘Yellow Boy’ ismini alan tüfek, bir dolduruşta seri atış imkanı veren mükerrer atışlı mekanizmasıyla meşhur olmuştu. Osmanlı İmparatorluğunun satın aldığı 1866 model 45,000 adet uzun namlulu tüfek ve 5,000 adet karabina, 1877 Osmanlı-Rus Savaşında kullanıldı.
Plevne Savunmasında askeri kuvvetleri yetersiz olan Türkler, bu dezavantaja rağmen karşı güçlerin dört kat daha fazla kayıp vermelerine sebep oldu. Winchester tüfekleri o zamanda öyle büyük bir başarı sağladı ki, savaştan sonra Ruslar meşhur Mosin-Nagant tüfeğini tasarlamaya karar verdi."
***
Konya’da Cumhurbaşkanlığı himayesinde Uluslararası Ahilik Fuarı düzenlendi. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay; “Konya Ahiliğin merkezi” dedi. Kırşehirli siyasetçiler, Ahilik kültürünün doğduğu toprakların kendi illeri olduğunu ifade ederek Konya’daki etkinliğe tepki gösterdi. Kırşehir Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu; “Kırşehir, CHP’ye geçince mi Ahiliğin merkezi Konya olmuş” dedi.
Bu olay bana neyi anımsattı biliyor musunuz? 1960 öncesi, Kırşehirliler merhum Osman Bölükbaşı'yı milletvekili seçince, Demokrat Parti, "ilçe" yapmıştı, Kırşehir'i...
Tabii, Kayseri’yi “ahiliğin merkezi” olarak gören Esnaf ve Sanatkarlar Odası buna ne diyor, bilemiyorum. Tabii, yıllardır “Ahilik türküsü” çığıran dostumuz, Mustafa Alan da…
Demem o ki; ahiliği de kaptırıyoruz… Geriye ne kaldı…