KÜÇÜK İŞLER...

Büyüklerimiz, “mega projelerle” uğraştıklarından haliyle, “küçük işler” gözlerinden kaçıyor... Gözden kaçanları da belirtmek bizim gibilere düşüyor...  Örnek mi? Tarihi eserlerin özellikle camilerin, türbelerin girişlerine, çıkışlarına, eklentilerine sonradan yapılan ilaveler var...

Bunlar genellikle metalden yapılıyor, çirkin mi çirkin bir görüntü veriyor... Muhtemelen bedava ya da hayra yapıldığı için özen de gösterilmiyor...

Bu hususa belediyelerin, müftülüklerin ve vakıfların dikkatini çekmek isterim... Kimlerden oluştuğun ve ne iş yaptıklarını bilmediğim, “Kent Estetik Kurulu”nun da...

Kusura kalmayın... Hiç mi şehirde yürümüyorsunuz? Arabadan hiç mi inmiyorsunuz? Hiç mi etrafı gözlemiyorsunuz? Bu çirkinlikleri hiç mi görmüyorsunuz? Allah rızası için, biraz duyarlı olun... Hesaba kitaba gelmeyen, hiçbir anlam ifade etmeyen düzenlemelere, yapılanmalara, müdahalelere izin vermeyin...

***

Kentte yaşamak farklı bir şey; kentli olmak da… Halk goygoyculuğu, popülizm izin verilmez, kentlerde, kentli toplumlarda… Eğer özellikle bu kenti yöneten başkanlar bu sosyolojik inceliği bilmiyorlarsa, diyecek bir şey yok… O taktirde, “dünya kenti olduk!” falan gibi “serbest atışları” boşuna yapmasınlar.

Hem Kimden korkuyorsunuz, kimden çekiniyorsunuz? Camilerin, medreselerin, türbelerin, kümbetlerin eklentilerine yapılan çirkin imalata izin vermediğiniz taktirde “cehenneme” falan da gitmezsiniz, korkmayın... Korkmayın, “Güney müftülerinden!”

***

Evet… Hiç bir estetik endişe taşımayan insanların eline bırakmayın bu şehrin kaderini... Zevki selim ve aklı selim bu denli ucuz olmamalı…

***

Yine kusura kalmayın? Bu şehirde; üniversite var; mimarlar odası var,  anıtlar yüksek kurulu var. İsimleri “iddialı” kurumlar var... Var oğlu var ama “ha varlar ha yoklar!” Bunların, “kent estetiği” için sunabilecekleri önerleri hiç mi yok? Bunlar, yaşadıkları kentten bu kadar kopuk mu?

***

Düğünler ise bir başka alem. Ne gece diyorlar, ne gündüz… Yaşlı mı var, hasta mı var, yolcu mu var, çocuk mu var dinleyen yok, açıyorlar “an(m)filerin” seslerini bas bas bağırıp duruyorlar; bu yetmezmiş gibi peş peşe sıralıyorlar havai fişekleri…

Peş peşe sıkılan pompalı, pompasız silahların haddi hesabı yok. Bir kör kurşuna gitmek de işin bir diğer yanı. Müdahale etsen başın belaya girecek… “Velâ havle…” çekip duruyorsun… Tabii, ne kadar dayanabilirsen…

Demem o ki, falan gerdeğe girecek, filanın “çükü” kesilecek; filanlar eğlenecek diye, beni rahatsız etmeye hakkınız var mı? Bunu bir zaptu rapt altına almalarını, özellikle kolluk güçlerinden rica ediyorum…

***

Hele hele başıboş gezen köpekler iyice dert olmaya başladı. Ne zaman saldıracağını bilemiyorsunuz. Duyan yok, ilgilenen yok… Allah saklasın, geçen yıl Hacılar’dakine benzer bir olay olursa Hisarcık’ta, görüşürüz sizlerle…

Ne diyelim, saldık çayıra Mevlam kayıra… Demem o ki, işimiz Allah’a kaldı

Diğer Makaleler