Fırat ENSARİ

MASKELERİMİZ...

Geçtim bundan birkaç yılı daha 3-5 ay öncesine kadar; dünyada, ülkede, yaşadığımız kentte, caddede, mahallede veya sokakta…

Hepimiz yüzümüzde maskelerle dolaşacağız desek…

Kaçımız inanır, kaçımız dalgasını geçer, kaçımız yüzdelik dahi olsa bir oran verebilirdi böylesine bir durumun, yaşamla aramıza gireceğine.

Hem ne gerek vardı maskeye?

Zaten var olup faniliğimizin geçiciliğine bakmadan…

Baki olanı göz ardı etme pahasına…

Her nevi maskeyi insan olmanın iş bilirliği mazeretiyle, tak - çıkar yapmıyor muyduk?

Sırtımızı yaslayıp kendimizi güvence altına aldığımızı varsaydığımız günümüz modern insanının çıkarcı zihninde, ne gerek vardı ağzı burnu kapamaya.

İşimize geldiğinde ağzımızı, işimize geldiğinde burnumuzu oynatıyor…

Hırsımızı kapatmada,

Nefretimizi gölgelemede,

Haksızlığımızı mağdura çevirmede,

Helali harama kurban etmede…

Zaten sürekli maske takıp; o maskenin bezden, kartondan veya plastikten olmasına değil…

Yeter ki zevahiri kurtarsın,

Yeter ki paramıza para katsın,

Yeter ki koltuğumuzu korusun kollasın utanmazlığının dünyevi rahatlığında,

Her yüz ve renge uygun, bukalemun tarzı maskelerimizi takarak dolaşmıyor muyduk?

Yabancılaştığımız; kendimize ve çevremize.

Sürekli ve yeniden inşa ettiğimiz, kimliğimize.

Tüm yapılarımızın sıvılaştığı, üzerinde yürüdüğümüz ve sırtımızı dayadığımız modern kılıklı dünyanın, tekin olmayan bu ortamında.

Hikmetinden sual olunmayan, Yaradan;

Baktı ki kulları çeşit çeşit maske takmaktan harap bitap durumda.

Şekilden şekle girmeden,

Yüzü gözüyle beraber en azından ruhunu da dinlendirsin,

İlahiliğinin manevi anlamında…

Taksınlar yüzlerine görünebilir olan bu maskeleri,

Rahat etsin en azından şimdilik, sadece dünyevi olan bu benlikleri…

İmtihanının ve eşsiz ibretliğinin,

Kaderiyle yüzleştiriyordu,

Bizleri…

Diğer Makaleler