Oktay ENSARİ

NEREDE BU ŞEHRİN SİYASİLERİ?

Kayserispor’un şu hali bile içler acısı… "Ağrımadık başına çaput dolar" gibi bir kadının başına aylardır Kayserispor’un yükünü saranlardan ses seda yok.

Lafa gelince kayyum diye laf sokuşturdukları, sarı-kırmızılı takımın ana sponsorunun CEO’su ses veriyor, adeta bağlamayla yol gösteriyor, bizim vurdum duymazlara; "Bu sezon alt liglerde olduğu gibi süper ligde küme düşme olmasın"

Alparslan Baki Ertekin’in bu  önerisini, bu şehrin siyasileri, küme düşme hattındaki diğer takımların siyasileri  ile dillendirmeli, üzerine üzerine gitmeli. Kerhen oynan ligde, ayak oyunlarının ayyuka çıktığı böylesi bir lig sürecinde en mantıklı olan da bu.

Spor yorumcuları dün gece bas bas bağırdılar, "Bu lig şaibeli" diye… Hatta yılların spor yorumcusu hakem eskisi sivri dilli Erman Toroğlu ekranda ağzına takacağı maskeyi gözüne bant yapıp, "Bu rezilliği görmek istemiyorum" diye dakikalarda öyle kaldı…

Kayserispor iç hesaplaşmaya düşünce federasyonu, hakemleri "Vur abalıya" misali Kayserispor’u ince ince kıydılar…  Kayseri’nin her alanda olduğu gibi menfaatlerini savunması gereken siyasiler  bir beraber olup, TFF’ye "Dur bakalım, nedir bu Kayserispor düşmanlığı" diyemediler. 

Rize deplasmanını bir sorun bakalım anlatsın size sarı kırmızılı yöneticiler. Spor eski bakanı Osman Aşkın Bak’ın 3-2 yenildiğimiz  maç saatinden önce Rize kulüp binasına gelip oturduğunu, futbolcuları nasıl motive ettiğini, tribünde neler yaptığını, stada 10 kişiden fazla ev sahibi girememe kuralına rağmen yüzlerce seyirci gibi insanların tribünde nasıl yer aldığını ?

Hakem camiası, Kayserispor’a şaşı bakarak, kırmızı kartları, penaltıları ucuzca çaldılar sarı kırmızılı takıma… Hakkını yemeyelim, zaman zaman Baki Ersoy ses verdi, itiraz etti, gitti şeref tribününe oturdu, gitti deplasmana taraftarın arasına oturdu.

İş insanı Berna Gözbaşı, futbolcuları topladı, anne oldu, abla oldu, arkadaş oldu, oyuncularla tek tek konuştu. Onların ailevi sorunlarına kadar uğraşırken, borçlar, harçlar, icralar, uluslararası spor mahkemesi (CAS) ile mücadele ederken, cebinden, yönetimindeki fabrikaların kasasından Kayserispor’a para aktardı. Prosinecki ve yeni oyuncuları sarı kırmızılı takıma monte etti. Gidenlerin parasını ödeyip, transfer tahtasını kapattırmadı.

Yazdık, çizdik, söyledik, zaman birlik zamanı.  Vakit, Kayserispor’a karşı oynanan oyunlara karşı çıkma vakti diye… Cılız, tribüne yönelik birkaç hamle dışında ne ses ne görüntü verebildik. Elbette Fenerbahçe, Rize deplasmanlarındaki ve evimizdeki Gaziantep beraberliğindeki puanlara yanıyoruz. Mazeret değil ama, bu maçlarda bile puanlarımızı götüren hakem hatalarına ne demeli?

Kısacası, kendimiz ettik, kendimiz bulduk. Adliyelere taşınan, yandaş medya savaşlarıyla kan kaybeden, senin döneminin, benim döneminin borçları diye nefes tüketip, şehrin erkekleri olarak beceremeyip, kadın başına Berna Gözbaşı’nın başına sardığımız, ağızlara sakız yaptığımız, elbirliğiyle yıprattığımız Kayserispor’un işi şimdi mucizeye kaldı. Bakalım ligin son haftasında ne tür oyunlar, ne ayak oyunları  dönecek? Berna Başkan'ın emeklerine, çırpınışlarına yazık mı olacak?

Kayserispor, yıllar önce yine böyle bir durumda 6-5’lik yenilgi ile sarı kırmızılı takımı küme düşüren Trabzonspor’u yenip, Denizlispor maçının sonucunu mu bekleyecek, yoksa tarih tekerrürden ibaret sözü gerçek olup, Süper lige veda, dost bir takımın elinden mi olacak?

Bekleyip görelim ama, Allah korusun bu takım düşerse zor ayağa kalkar. Marka şehir diye lanse edilen, büyüklerimizin ağızlarına pelesenk olan "Anadolu’nun yıldız kenti" prestij kaybeder, önemli bir marka değerini yitirdiği gibi şehir de küme düşer. İşimiz duaya kaldı ve dualarımız Kayserispor’la…

Diğer Makaleler