NİHAYET BELEDİYENİN AKLI BAŞINA GELDİ!

Eleştiri, bizim görevimiz… Bundan kimsenin rahatsız olmaması gerekir. Eleştirmeyen basın, “Majestelerinin basını” olur. Bir dönem Rusya’sının Pravda ve İzvestia’sına ya da Mısır’ın yarı resmi “el Ahram” ya da bir dönemin “Ulus” gazetesine ya da günümüzdeki “havuz medyasına” döner… Hal böyle olunca, yerelde de “Candaş ve yandaş” medyalar oluşur…

Demokrasimizin önündeki en büyük tehlike budur… Basın/medya özgür olacak, basın eleştiri yapacak, basın haber saklamayacak; basın “Majestelerinin basını” olmayacak…  Böyle olursa, yerelde ve genelde iktidarlar hiç “ayık” gezemez; “ben neymişim abi türküsünü!” söyler… Ayıkınca, gerçeği görür ama iş işten geçer…

***

Biz de yaklaşık otuz yıldır aklımızın erdiğince, gücümüzün yettiğince bunu yapmaya çalışıyoruz, bu köşede. Hamdolsun siyasal bir endişemiz yok. Endişemiz “demokratik ve laik” Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet payidar kılmak. Yüce Atatürk’ün de bize vasiyeti bu…

***

Kimlik sorunu olmayan, Türkiye Cumhuriyet vatandaşı olan herkesin bu vasiyete sahip çıkması gerekir. Acı olan ne biliyor musunuz? Cumhuriyet’in yüzüncü yılında bunları söylemek.

***

Bu kentte yaşadığımız için, eleştirilerimizin odağında başta Büyükşehir olmak üzere diğer belediyelerin olması çok doğal… Eleştirirken amacımız, asla siyasi değil, aslında bu, benim ilgi alanım dışında ama bunlardan yararlanmak isteyenlere de diyecek bir şeyimiz olamaz…

Ülkemiz, su zengini değil hele hele Kayseri… Yüz elli kilometre güneyimizden akan Zamantı’yı çıkın, diğer su kaynaklarımız çok çok az… Erciyes’in karına güvenmeyin… Bir de Erciyes buzulunun giderek küçüldüğünü unutmayın…

Kayseri merkezin yerüstü sularının kaynağı Tekir ve buradaki pınarlar. Bunların da suyu temmuz ortasından sonra azalmaya, ağustos ortalarında kurumaya başlar. O nedenle, bu suları “etkin” ve “verimli” kullanmak zorundayız.

***

Etkinlikten muradımız, “yerindelik”. Verimlilikten muradımız ise “girdiden” azami “çıktıyı” sağlamak… O nedenle evvelemirde belediyelerin, su gereksinimi az olan düzenlemeler yapması, ağaç dikmesi gerekir.

Mesela çayır bol su isteyen bir bitki türü… Özellikle sıcak havalarda, bu günlerde günde iki kez sulamak gerekir. Unutmayın, her damla suyun yarısı, buharlaşma ile tekrar atmosfere karışmakta. Böyle bir döngü var doğada…

Ağaç ise, önce kök gelişimini sağlar. Bu gelişim, topraktaki doğal neme erişinceye kadar devam eder… Ağacı dikersiniz, gözüne bakarsınız ne zaman büyüyecek, diye… Birkaç yıl geçer, büyümez… İşte bu süreçte kök gelişimi için uğraşır. Bundan sonra, boy atar, mesela meyve vermeye başlar…

Ama çim öyle değil… Diğerleri gibi toprağa attığınız andan itibaren su ihtiyacı başlar, ölene kadar devam eder. Yoksa, kurur. Yine diğerleri gibi yeraltı sularına kadar kök salamaz. O nedenle, belediyelerin her önüne gelen yere çim ekmesi akıl işi değil. Bir de doğru dürüst sulama yapmayınca da suların bir bölümü kaldırım, cadde ve sokaklara gitmekte…

O nedenle yapılması gereken,  çim ekim alanını azaltmak, bunun yerine, mahallin özelliğine göre çınar, huş, top akasya gibi kent kültürüne uygun ağaçlar dikmek gerekir. Mesela, çam hiçbir zaman peyzaj bitkisi değildir… Hem altında oturulmaz, bir başka bitkinin yetişmesine de engel olur… Ayrıca; bir endüstri bitkisi olduğundan, ekonomik ömrü dolmadan kesmek gerekir. Yoksa işe yaramaz, baltalık olur.

Bu nedenle, mesela camilerin etrafını çim değil de ağaçlandırmak, altlarına karo ya da benzeri şeyler döşemek, banko koymak en ideali… O nedenle mesela ben olsam Hunat’ın etrafında hiç çim bırakmam, karo ya da kilitli parke döşer, bol banko koyar, hatta hemen yanındaki çay ocaklarına çay, kahve ve meşrubat servisi yapmalarına izin veririm. Bu uygulamayı da yaygınlaştırmak lazım…

***

Yıllarca uyardık, Hisarcık yolunda, özellikle polisevi-Hisarcık arasında çim olmuyor, boşuna emek ve su harcanıyor, diye… Nihayet, sesimizi duydular, ta Hava İkmal’den beri çimleri söktüler yerine, çalı türü peyzaj bitkileri diktiler… Yeni olduğu için şimdilik pek varlıkları hissedilmiyor ama bir iki yıl sonra, güzel bir görünüm ortaya çıkacağı muhakkak…

***

Bir endişem var… Karşıdan karşıya geçenler, bu bitkilerin arasından geçerken, zarar verecekler. O nedenle yaya geçişleri için alan bırakılması ve önlem alınması gerekir.

***

Bu uygulamaya, çim alanlarını azaltmaya başlayan Kayseri Büyükşehir Belediyesi, ekolojik dönüşümü dikkate alarak daha az su isteyen ama daha renkli görüntüler sağlayan bitkilerle şehri donatmaya başladı.

Bu kapsamda, Büyükşehir Belediyesi Park, Bahçe ve Ağaçlandırma Daire Başkanlığı ekiplerince ekolojik dönüşüm çalışmalarıyla çok suya ihtiyaç duyan çim yerine daha az suya ihtiyaç duyan ama görselliği çok daha güzel olan çalı grubu bitkileri orta refüjlerde ve orta refüj kavşaklarında dikilmeye başladı. Bu sayede hem su tasarrufu sağlanacak ve hem de güzel bir görünüm elde edilecek.

***

Şimdi çok yaptığım bir öneriyi tekrarlamak istiyorum: Bağ yolları boydan boya ve tam enlemesine asfaltlanıyor… Asfalt, doğrumu bilmem? Diyelim ki mecburiyetten… Bu taktirde en kesitin tamamının asfalt yapılaması, ekolojik açıdan doğru değil.

Doğru olan şu: Yanlarda bırakılacak toprak alanla, yerüstü sularının, düştüğü habitatı beslenmeli. Yani, tamamını asfalt yaparsanız, oraya düşen su, akıp gidiyor… Unutmayın, cadde ve sokaklara bakan ağaçların, bu sulara ihtiyacı var… Bu sayede hem asfalttan tasarruf yapmış ve hem de kar/yağmur sularıyla o bölgeyi beslemiş olursunuz… Bir de yolun geometrisi, “yılan sırtı” şeklinde olursa, sularda rahat bir biçimde doğaya yayılır. Caddeleri su basmaz.

Bu konuya özellikle başkanlarının dikkatlerine sunmak isterim.

Diğer Makaleler