Oktay ENSARİ
SOHBAHAR YAPRAKLARI GİBİ
GENÇLİĞİMİN gazetecilik yaşantımın en güzel günleriydi… Hani derler ya , hey gidi günler heyyy… Önceki gün, Şimdilerin Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, geçmişin Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğünün efsane spor adamlarından, şube müdürü Recep Onbaşılı’yı da topraga verdik, yakınlarıyla, sevenleriyle… Rahmetli il müdürü ‘’ Nev-i Şahsına münhasır ‘’ spor ve gönül adamı, gazeteci, yazar, söz yazarı Aydemir Doğan, Uluslararası boks hakemi ve beden terbiyesinin hesap-kitap adamı Garip Erkuyumcu, Stad Amiri ,karanfilli, bergamutlu çayların efendisi Muammer Hasarpa, Güreş ve basketbol hakemi Salon amiri Üstün Tunalı, basketbol gönüllüsü, antrenör, il temsilcisi Behçet Avanoğlu, Demirspor’un şöhretli yıllarında tatlı-sert tutumuyla unutulmaz spor yöneticisi Hikmet Arıman, Kayseri futboluna bir dönem damgasını vuran Mehmet Aydoğdu, emekli albay Cevat Yenidünya, Sümerspor'un efsane yöneticisi Nuri Yeşiloğlu'nu, Yolspor'un değişmez spor yöneticisi
Mehmet Şirvani'yi, daha sonra bu görevi devralan Karabacak kardeşimizi daha isimlerini sayamadığım nicelerini unutmak ne mümkün….Sohbaharda dallarından kopan birer yaprak gibi yüce yaradana kavuştular, bu dünyanı terk ederek, geride spor kubbesinde hoş bir seda bırakarak… O dönemden, o günlere, kala kala Beden Terbiyesinin Spor Şube Müdürü Halim Demir kaldı. Allah uzun ömürler versin… Çat ayazlı, diz boyu karlı bir kış günü bir grup Ankaralı dağcı, Erciyes’in Hacılar tarafı, Sütdonduran tarafında kaybolmuştu. Recep Onbaşılı ile birlikte gazeteci olarak ben ve Metin Sönmez ile şöför Teyfik Erhan, emektar Land Rower ile Hacılar’daki su deposuna kadar geldik. Recep abininin gönlü bizim daha yukarıya gelmemize razı olmadı. Zaten, yol iz de kalmamıştı. Karayollarından getirilen bir dozerin şoför mahalline dağcılarla kurulup, yer yer 2 metreyi bulan kar kalınlığındaki Sütdonduran yaylasındaki buzullara doğru hareket ettiler. Ben, Metin Sönmez ve o tarihten sonra lakabını ‘’ Sobacı Teyfik ‘’ koyduğumuz,Beden Terbiyesinin bıçkın şoförü Teyfik Erhan’la su deposunun küçücük,kulubesinde, dağcıların kurtuluşunu fotoğraflamaya giderken, biz saatlerce mahsur kaldık. Mavi renkli küçük bir masanın çekmecesindeki kuru ekmegi kardan elde ettiğimiz suyla yumuşatıp, lokmalarımızı bölüştük. Sonra sıra sobaya atmak için kırdığımız kapı ve tek gözlü pencerenin tahtalarına geldi. Teyfik, uzun kolları ve bacaklarıyla adeta sac sobayı kucaklıyordu…Tam 16 saat sonra Recep Onbaşılı ve kurtardığı dağcılarla buluştuk. Dağcıların suratı bir karış, Recep abi ise, sinir küpüydü. Meseleyi daha sonra dönemin Hacılar Belediye Başkanı Halil Çavuşoğlu’nun evindeki mükellef kahvaltıda, nar gibi kızarmış sobanın yanında , buzumuz çözülürken öğrendik. Meğerse, dağcılar Bivak dediğimiz çadırları kurmuş, keyfileri de yerindeymiş. Recep Onbaşılı’ya ‘’Ne oluyor, biz iyiyiz. ‘’ diye birde çıkışmışlar… O zamanlar cep telefonu, telsiz dağda hak getire… Ankara’daki yakınları 2 gün boyunca haber alamayınca ortalığı ayağa kaldırmışlar…Recep Onbaşılı’nın Hulusi Akar Camisindeki tabutuna dokunup, ruhuna bir Fatiha okurken, aklıma, yaşadığımız , paylaştığımız yüzlerce anıdan bir anda bu geldi… Allah rahmet eylesin Recep Onbaşılı… Kayseri ‘nin spor camiası adsız kahramanlardan birini daha yitirdi.