…VE NİHAYET ABDULLAH GÜL KONUŞTU

Ali Babacanhareketine destek veren Abdullah Gül, nihayet konuştu. Adeta siyasal manifesto niteliğindeki sözlerinin bir bölümünü paylaşmak istiyorum. Anlaşılan, görüşleri ve eleştirileri Babacan hareketinin de nirengileri olacak. Söyleşinin, Babacan’ın partisini açıklayacağı günlerin arifesine denk gelmesi de manidar. Bir anlamda Gül, “açılış” yapmış, gibi.

Ketum haliyle bilinen, hep kapalı kutu gibi gözüken Gül, sanırım bu denli uzun bir görüş bildirmemişti, siyasal hayatında.  Karar Gazetesi yazarları Ahmet Taşgetiren, Elif Çakır ve Yıldıray Oğur'a konuştu (18.02.2020).

Yıllar sonra ilk röportajını veren Gül, gündemdeki konularla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı... Bakalım başta Tayyip Bey olmak üzere AK Parti cenahından nasıl bir tepki gelecek. Tabii, muhterem Kayseri ahalisinden de…

***

Açıklamalarının çoğuna katılırım. Hatta imza da atarım amma lakin bir tespitimi de belirtmeden geçemeyeceğim: “1 Mart tezkeresinden”, “Kürt sorununa”, “Siyasete gençliğinde ilgi duyduğundan” “Exeter’deki tahsiline”; Hulusi Akar ile ilişkilerine kadar her şeyin sorulduğu ve anlatıldığı söyleşi de nedense Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili hiçbir soru yöneltilmemiş. O nedenle, son tahlil de Abdullah Beyin, Mustafa Kemal ile ilgili görüşlerini bilmek isterdim.

***

Sayın Gül, hemen hemen, güncel olan her konuya değinmiş. İnceden inceden Tayyip Beyi eleştirmiş, ona gönderme yapmış o bilinen yumuşak üslubu ile. Konuları, bir kavga, bir suçlama zeminine çekmeden değerlendirmiş. Sanırım Babacan’ın yaklaşımının da bir aynası gibi olacak. Dikkat ettim, Davutoğlu’nun “hararetli”, lisede münazara yapan öğrencilerin üslubu yok. Yine sanırım, yeni dönemin siyasal üslubu bu olacak. Aslında, toplumun bu tür bir üsluba da ihtiyacı var. 

***

Siyasetle ilgilenenlerin bu söyleşiyi mutlaka okumalarını tavsiye ederim. “Milli Görüşe” mensup bir ailede doğmuş, Necip Fazıl’dan ilham almış, “Şeriat özlemi” içerisinde mücadele yürütmüş, Erbakan Hocamzı’dan siyasal icazet almış bir kişinin, geldiği “liberale/özgürlükçü” çizgi, sanırım, dikkate değer.

***

Abdullah Beyin, bu noktaya gelişi, yine sanırım, “siyasal İslam’ın” ülkemizde “havlu atmasının” tipik bir örneği. Diyeceksiniz ki, bunlar siyaseten söylenen şeyler, “huylu huyundan vaz geçmez!” Buna da katılırım…

Öyle ya; Sayın Gül’ün de işaret ettiği ve benim de zaman zaman; “2002 AK Parti Programını getirin imzamı atayım!”, dediğim süreç de böyle başlamıştı. Ama gelinen nokta, “dindar ve kindar” bir nesil yetiştirmede son buldu.

Oysa, böyle çıkmamışlardı yola. Sanırım, benim gibi çevrelerde, gerek Sayın Gül ve gerekse Babacan ile ilgili kuşku, AK Parti deneyinden kaynaklanıyor. İnanın bu deneyim çok ağır oldu, ülke için. Nereden nereye savruldular. Buna rağmen gerek Abdullah Beyin ve gerekse Ali Babacn’ın takındığı tavır, ümit verici.

***

Umarım ve temenni ederim Babacan, laik/seküler, demokratik, çoğulcu, katılımcı ve saydam bir Türkiye ideali ile yola çıkar. Böyle olursa, makes bulur.

***

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”’ne yönelik, "Cumhurbaşkanı iken de parlamenter sistemin Türkiye için daha doğru olduğunu” söylüyor Sayın Gül. Tabii, burada sıkıntı, bence şurada: Sistemin adı ne olursa olsun, olması gereken “güçlü devleti” dengeleyecek bir “güçlü sivil toplumun” oluşabilmesi.

O nedenle, “kuvvetler ayrılığı” da yeterli değil, demokratik idealler için. Öyle ya, “ayrı olduğunu” sandığınız “kuvvetler” bir gün “emir-komuta” altına girebilir. Bunun tarihte çok örneği var.

Şunu demek istiyorum ikisi de güçlü olacak amma sadece devlet güçlü olursa “otoriterlik/monarklık/tiranlık”; sadece “sivil toplum” güçlü yani “etkin olmayan” bir devlet olursa bu sefer de “kabilecilik/anarşi/kaos” söz konusu olur. Denge ve denetim ancak “güçlü devlet” ve “güçlü toplum” ile mümkün.

***

 Nitekim Sayın Gül; “TBMM bugüne kadar hiç bu kadar önemsizleştirilmemişti. Türkiye bunun noksanlığını hissediyor" demiş. Tabii, bir de buna “hukuk ilkelerinden” uzaklaşan, verdiği kararlar sürekli tartışılan “yargıyı” da eklemek gerekir. “Üç erkin”, nasıl aynı notaları çalabileceğinin tipik bir örneğini yaşıyoruz.

***

Gül, “Siyasi İslam’ın çöktüğünü mü düşünüyorsunuz” sorusuna da “Öyle, tüm dünyada. Biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi” diyerek yanıt vermiş.

***

Ali Babacan’ı desteklediğini belirterek; “Ali Bey’in karakterine, eğitimine, bilgisine, siyaset üslubuna güvenen ve takdir eden bir insanım”, değerlendirmesi yapmış.

***

Ve nihayet; biliyorsunuz; Şehir Üniversitesi ve Bilim Sanat Vakfı’na kayyım atandı. Sanırım, ağırlıklı olarak “merkez sağın” süzme isimlerinin eğleştiği bu Üniversite ve Vakıf yöneticileri ile “gelip-gidenleri” hem Davutoğlu ve hem de Babacan’ın “entelektüel tabanını” oluşturacak.

Diğer Makaleler