KORONA GÜNLERİ (7)

Korona etkisinin yaza girince azalacağını, eylüle doğru sıfıra yaklaşacağını, kışa rahat gireceğimizi sanıyorduk. Oysa, insan faktörünü unutmuştuk. Necip milletimizin necip evlatlarının, bizleri ters köşe yapacağını hiç düşünemedik. Maşallah, hiç umurlarında değil.

Öyle ya; “bize bir şey olmaz abi!” modundalar. İşin vahametinin farkında değiller. O nedenle, umduğumuz olmadı. “Vaka sayısı” tırmanmaya başladı. Endişe verici bir durum söz konusu…

Daha da vahimi, bir ay sonra “gribal enfeksiyon” sürecine gireceğiz. Normal gribe yakalanan birisi, telaşa kapılacak, acile koşacak, “acaba korona mıyım?”, diye. Bu sefer hastaneler, aciller dolup dolup aşacak. Siz o zaman seyredin gümbürtüyü.

Derler ki, bir olayı nasıl görmek istediğin, baktığın yere bağlı. Bunun en güzel örneğini, korona salgınında gördük, görmeye de devam ediyoruz.

Havuz medyasına bakarsanız, salgının nedeni turizm, plaj, havuz safhaları, eğlence… Anlayacağınız; sanki “Sodom ve Gomore!” hali yaşanıyor. Ahlaksızca, konuyu buraya çekmeye çalışıyorlar. Gazetelerinde ve televizyonlarında boy boy bunları gösteriyorlar. Eviriyorlar çeviriyorlar, veriyorlar plaj görüntülerini… “Bakınız, bunların yüzünden helak oluyoruz!”, diyorlar…

Tabii, bunlar Ayasofya’nın açılışını, Kurban Bayramı’nı; “şıh”, “ağa”, “şeyh” eli/eteği öpmek için girilen sıraları; asker uğurlamalarını, düğünleri, ziyafetleri görmüyorlar… Cemaatle kılınan namazları da…

***

Bir de, dedikleri gibi olsa, Şanlıurfa’da, Diyarbakır’da, Kayseri’de, Konya’da, denizi olmayan Ankara’da koronanın ne işi var? Buralarda deniz yok, plaj yok, eğlence yok!.. Öyle değil mi?

***

Aksine; Bakanlık verilerine göre, salgının “denizi”, “eğlencesi”, “plajı” olmayan illerde daha hızla arttığını görüyoruz… Acil dışında ameliyatlar kaldırılmış; acil dışında hasta yatışlarına izin verilmiyormuş…

Türk Tabipler Birliği, Bakanlık genelgesine dayanarak açıkladılar bunu. Ben bunların yalancısıyım. İnşallah, mevzidir, genel değildir bu durum.

***

Anlaşılan o ki; “birinci dalga” henüz bitmemiş, bunun “pikleri” yaşanıyor. Sanırım, böyle giderse “ikinci dalga” peşinden gelecek. Bakalım, ondan sonra, nasıl “Bir Başarı Hikayesi!” nasıl yazılacak, göreceğiz…

İşin daha da ilginci, milliyetçi/muhafazakar partilerin en fazla oy aldığı; cemaatlerin, tarikatların cirit attığı iller daha da endişe verici gözüküyor.

Neden?

***

Tablo böyle gerçek mi?

Bilemem…

Peki gerçek bunun neresinde?

Gerçek olan şu: Mikroskobik varlık olan korona virüsü “büyük-küçük”; “inançlı-inançsız”; “zengin-fakir” dinlemiyor. O nedenle bölgesel, kültürel, etnik, dinsel, seküler faktörlerden hiç birisi baskın;  o nedenle, propagandaya, “piar”a yönelik haber ve yorumlar doğru değil.

Ha. Bu meret, “bilinç” düzeyi yüksek, “bilime” inana, “maske, mesafe, hijyen” şartlarına titizlik gösterenlerin semtine daha az uğruyor…  Ama “akılsızlar”ın bunları da “helak” ettiği muhakkak…

***

Yani, bu “akılsızlar”, “vurdum duymazlar”, “boş ve ağabeyciler” yüzünden çektiğimiz ne? İnanın, sırf zararı kendilerine olsa, gelinen noktada, acırsam, vicdanım sızlarsa namerdim…

***

İki aydır Hisarcık’tayım… İhtiyacım için köyün meydanına iniyorum. İnanın, kendimi uzaylı gibi hissediyorum kendimi, maske taktığımdan… Maske, mesafe hak getire. Hijyen ne durumda bilemem… Maskesiz bir tanıdık rastladı; “Ne o abi, hasta mısın, yoksa?”, dedi, inanın…

***

Bu adama neyi anlatacaksınız, ki? Maske takanın, hasta olduğunun karinesi olarak algılandığı bir yaklaşım görmedim…

***

Bu şartlar altında, okullar falan açılmaz. Hastanelerde yer kalmaz… Millet başının çaresine bakmaya başlar, sürekli sokağa çıkma “yasakları” gelir; işyerleri kapanır. Göreceksiniz böyle olacak…

Bir başka gerçek daha var: Dünyanın her yerinde ahali, “irrasyonel” yani “akıldışı” davranış meylindedir. Ama devletin böyle bir lüksü yok… Oy endişesi ile yaklaşılırsa olaya, sonuç alamayız. O, bilimin ve aklın gereklerini yerine getirmek zorunda, böyle bir afet karşısında.

Tabii, her önlemin bir iktisadi ve sosyal sonucu var. Bu sonucu “tol öre” etmek de devlete düşer. Tabii, tulumbasında su kaldıysa? Galiba, “erken normale” dönüşün önemli nedenlerinden birisi de “suyun kalmayışıydı!”

Diğer Makaleler