SERE SERPE…

 

Sere Serpe, Orhan Veli’nin ünlü şiirinin adı… Ezberlemiştik gençliğimizde…  Hele hele son; “… Olmaz ki! Böyle de yatılmaz ki!”, dizelerini… Geçenlerde, internette gezinirken bir sitede (www.orhanveli.net/bella.html”şiire rastladım, bu sefer öyküsü ile…

 

Şiiri ve öyküyü, sizlerle paylaşmak istiyorum… Öyle ya, “at izinin it izine karıştığı!” günümüzde biraz mevzuu değiştirmek gerekir… Şahsen ben LİDERLERİN MUHABBETLERİNDEN muhabbetinden tat almıyorum artık… Ne “işleri” varsa görsünler, demek geliyor, içimden…

 

Öykü şöyle başlıyor:  “Ankara’da Sabahattin Eyuboğlu’nun evi, yıl 1946. Ev halkı ve misafirler salonda otururken küçük odada genç bir kız sedire uzanmış, isteksizce ders çalışıyor. Odanın öbür köşesinde, şair, kâğıda bir şeyler yazıyor. Sonra genç kıza uzatıyor kağıdı: ‘Bak, senin için bir şiir yazdım.’  Okuyor genç kız, şiiri:

 

SERE SERPE

 

Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;

Entarisi sıyrılmış, hafiften;

Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;

Bir eliyle de göğsünü tutmuş.

İçinde kötülüğü yok, biliyorum;

Yok, benim de yok ama…

 

Olmaz ki!

Böyle de yatılmaz ki!

***

Evet, şairimiz Orhan Veli, genç kız da Bella. Aslında tanışmaları iki üç yılı bulmaktadır, ama arkadaşlık ve samimiyetleri daha yenidir. Bella, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde İngilizce dersi vermektedir, bir yandan da liseyi bitirmek için kalan birkaç dersini çalışmaktadır.

 

Bella(Kent kızlık adı) 1923’te İstanbul’da doğmuş. İlk ve ortaöğrenimini değişik okullarda sürdürmüş. 40’lı yıllarda Ankara’da yaşayan ablası Dora’yı sık sık ziyaret eder. Dora, Güzel Sanatlar Müdürlüğü’nde görevlidir. Eniştesi 1946’ya kadar Tercüme Bürosu’nda çalıştıktan sonra istifa ederek Agence France Presse’e geçer. Erol Güney’in üniversite yıllarından beri tanıdığı ve Tercüme Bürosu’nda da dostluğunu sürdürdüğü Orhan Veli, Güney çiftinin evlerine konuk olur sık sık.

 

Yine 1946’da İsmail Hakkı Tonguç ve Sabahattin Eyuboğlu, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşürler. Cumhurbaşkanı’na ‘Hasanoğlan’da İngilizce dersi verebilecek bir kız bulduk, ama adı Bella’  dediklerinde aldıkları yanıt, ‘Eee…  Ne bekliyorsunuz, hemen işe alın’ olur.

 

Bellaliseyi bitirmediği için öğretmen değil de kütüphaneci olarak işe alınır. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde İngilizce, Fransızca ve Almancanın yanı sıra jimnastik dersleri de verir. Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı eserini sahneye koyan öğrencilerin yanında da o vardır; sahne düzenlemesine yardımcı olmakla kalmaz, oyundaki dansları da oyunculara o öğretir.

 

Bir gün kaldığı odanın kapısını açtığında, yatağında bir ayının uyuduğunu görür. Başka bir gün de Hasanoğlan’da durmayan trenden bir sonraki istasyonda inip saatlerce yürür okula dönebilmek için. Bütün bunları tatlı anılar olarak anlatıyor Bela.

 

1946 seçimlerinden sonra değişen politikadan Tercüme Bürosu, Milli Eğitim ve Köy Enstitüleri’yle birlikte Bella da payına düşeni alır. 1948’de Meclis’te sorulan soruların biri onunla ilgilidir; hükümete, liseyi bitirmemiş bir Yahudi kızının para mukabilinde Hasanoğlan’da ders verip vermediği sorulur. Bella’nın Enstitü’deki öğretmenliği son bulur. Orhan Veli, uzun yıllar Bella’ya kur yapar...”

 

Hikaye de böyle devam eder... Nasıl beğendiniz mi?

***

Aslında bu yazıyı dokuz yıl önce yazmıştım. Bağdan göç hazırlıkları nedeniyle, yazmaya hiç halim yok. İnanın kolum kanadım kalkmıyor. Bir yandan kat kat giyindik. Ayaklarda kalın çorap… Göç hazırlığı sürüyor. Eşyaları topluyor, etrafı “dinneştiriyoruz!” Tabii, sabah ve akşam hatırı sayılır soğuk var. Sanırım sıcaklık 10 derece civarında ama hafif esen poyraz hissedileni daha da düşürüyor.

 

Evet bu sezon bizden bu kadar. İsteyen istediği kadar oturabilir; havada atabilir sağa-sola; “Bağdan göçülür mü arkadaş. Tam zamanı oturmanın!” türünden geyik de yapabilir… Bir sakıncası yok. Bizden bu kadar…

 

Amma lakin bizim için sezon bitti. Fıtratı zorlamamak gerekir. Büzüle büzüle oturmanın bir anlamı yok. Neredeyse soba yakacağız. Bu bölgenin “efektif” olarak yazı iki ay. Zaten baharlar da pek kalmadı. Elmalar, “kırağını” alması için bekliyor o kadar. Toplamak için ekim ortasını buluruz.

 

Allah, ağız tadı ile yedirsin, senesine güle güle yitirsin. Tabii, Sezin Ersin (Göçmengil) arkadaşımızın dediği gibi “alameti yakmayı” da unutmayacağız. Eeee… Ne de olsa genlerimizde “Şamanlık var!”

 

 

Diğer Makaleler