TÜMÜLÜSLERDEN, KARTAL ŞEHİTLİĞİNE (4)

1970’li yılların başında, ailemle birlikte Gültepe Mahallesindeki gecekondu evimizde oturuyordum. O yıllarda, Seyyid Burhaneddin Mezarlığı yanındaki Atatürk İlkokuluna gidiyordum. Babam Mehmet Elden, Kale’nin içinde esnaftı. Kuru üzüm, kuru kayısı ve benzeri yiyecekleri alır, satardı. Okulun tatil olduğu yaz aylarında babam, benim hayatı daha iyi tanımam, asıvatayı öğrenmem ve insanlarla olan diyalogumu geliştirmem için  yanında götürürdü. Hatta, eski yaş ve sebze halinden yeşil biber, patlıcan, domates veya maydanoz alarak, dükkana koyardık. Birer kilo olarak hazırladığımız miktarları, Kale’nin doğu girişinde gelen vatandaşlara satmaya çalışırdık. Babam, ikindi namazını Kale içindeki camide kıldıktan sonra, yavaş yavaş hazırlığımızı yapar ve evimize giderdik.

Yaya olarak çıktığımız yolda eski yıkılan yok edilen Hunat Mahallesi ve Yanıkoğlu Mahallesindeki taş kaplı dar sokakları geçerek, Sağlık Müdürlüğüne bağlı Verem Savaş Dispanseri’nin yanından, yok olan eski sebze bahçelerinin arasından, Gültepe parkı ile Arkeoloji Müzesi arasındaki yol ve 2. Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığına giden demiryolunu geçerek evimize ulaşırdık.

Bu güzergahtan; Gültepe parkına geldiğimizde, bizi iki tane Tümülüs karşılardı. Bunlardan bir tanesi, üzerinde parkın olduğu Tümülüs, diğeri ise bunun batısında ve 100 metre mesafedeki ikinci Tümülüs. Gültepe Parkı, 1960’lı yılların başında Belediye Başkanı Mehmet Çalık tarafından yaptırılmıştır. Parkın ortasında bulunan Tümülüs’ün en üst noktasında oluşturulan platform ve sahnede, yaz akşamları sanatçılar gelir konserler verirlerdi. Kayseri’de yeşil alan ve park kültürü, Belediye Başkanı Mehmet Çalık’la birlikte başladığı için, ilgi çok olurdu. Bugün yoğun olarak kullanılan Beştepeler parkındaki ulu çınarlar ve dev çamlar da, o dönemde dikilmiştir.

İyi ki, bu Tümülüsün üzerine ve çevresine park yapılmış. Böylece, Tümülüs yok olmaktan kurtulmuştur. Keşke, Gültepe parkı güneyden kuzeye doğru şekillenmekten ziyade, ikinci Tümülüsü de içine alacak şekilde planlanmış olsaydı.

Gültepe parkının batısındaki Tümülüs, parkın içindekine oranla daha yüksek ve geniş bir yığma tepeye sahipti. Bu tepenin etrafından sebze bahçelerinden başka bir şey yoktu. Hatta, bu tepeye “Garipler Mezarlığı” veya “Garipler Tümülüsü” de denilirdi. Kimsesizlerin buraya defnedildiği anlatılırdı ve üzerinde yüzlerce isimsiz mezar yanında, bazı işlemeli ve süslemeli mezar taşları da vardı. Zamanla, Tümülüs’ün üzeri serseri tipli sarhoş insanların uğrak yerlerinden bir tanesi olmuştu. Üstelik, kaçak kesim yapanlar, bu tepenin etrafında işlerini yürütürlerdi. 1970’li yıllarda konuşulan, at ve eşek kesimleri de burada yapılırdı. Bu sebeple; Gültepe mahallesinde oturan insanlar ve biz çocuklar, gerek Atatürk ilk okuluna giderken, gerekse şehre giderken, Tümülüs’ün yanından değil de, uzağından geçerdik.

Kayseri Belediyesi 1971 yılında, Garipler Mezarlığı’nın olduğu Tümülüs’ü ve çevresini yüksek katlı apartmanlar yapmak amacıyla parselledi. Bu amacı hayata aktarmak ve birilerinin para kazanmasına öncülük edecek ilk adımı, Tümülüs’ü yok etmeye başlayarak atmış oldu. 1972 Yılında bir yaz günü, vakit ikindiyi geçmiş ve babamla birlikte, Kalenin içindeki sebzecilerden aldığımız ihtiyaçlarımızla, evimize giderken, Tümülüs’ün yanına geldik. Bu arada; hemen hemen bir aydan beri, birçok kepçe ve dozerlerle tepedeki topraklar kamyonlara dolduruluyor ve taşınıyordu. Bu çalışma, artık zemine kadar da yaklaşmıştı.

O gün akşamüzeri, yığma tepenin kalıntılarına geldiğimizde, koskoca tepeden geriye kalan bir avuç yükseltinin etrafında, koşuşan insanlar ve 20-30 kişilik bir kalabalık vardı. Zemindeki yükseltiden, bir insanın girebileceği kadar bir delik açılmıştı. Aslında toprak aşağıya çökmüş ve orada bir delik ortaya çıkmıştı. Herkes o açılan yerden aşağıya doğru, heyecanla bakıyor ve geri çekildiğinde tuhaf bakışlarla, şaşkınlığını gizleyemiyordu. Önce babam baktı ve çekildi. Sonra, ben açılan yere doğru eğildim, kafamı içeriye kadar soktum ve baktım. O dönemlerde çizgi romanlar okurduk. Tom Miks, Teksas, Zagor ve Kaptan Black gibi romanların müptelasıydım. Bu romanlardaki maceraları hatırlatır nitelikteki, çöküntüye baktım.

Aşağıda; iri iri kesme taşlardan yapılmış ve günümüzde Arkeoloji Müzesinin bahçesinde bulunan, kemerli mezarı gördüm. Mezarın alt kısmında, vefat eden kişiyi içeriye alabilecek büyüklükte bir girişi vardı. Giriş, paslanmış demir bir kapakla kapalıydı. Bu kapağın önünde üç tane küp yan yana duruyordu. Yukarıdan dökülen, yani o deliğin açılmasına sebep olan toprak, bu küplerin üzerine ve çevresine dökülmüştü. Ama, küpler her halleriyle görülüyor ve fark ediliyordu. Ama, içlerinde ne olduğu konusunda, hiçbir şey fark edemedim.

Bu arada, gürültüler artmıştı. Babam, omzumdan tutarak beni geri çekti, zabıta ve polisler gelmişti. Herkesi oradan uzaklaştırdılar ve bizde evimize gittik.

Kapalı çarşı esnafının gazete okuma alışkanlığı (esnafın birisi bir gazete alır, bütün çarşının o gazeteyi okuması…), Kale içi esnafında da vardı. Birisi bir gazete alırdı ve akşama kadar, gazete bütün dükkanları gezerdi. Gazete, en fazla haftanın Pazartesi günleri alınırdı. Çünkü, Kayseri Spor’un hafta sonu maçlarının değerlendirmesi ile alınacak ve gönderilecek futbolcularla ilgili haberler, önemle takip edilirdi. 1970’li yıllarda Ülker Gazetesi vardı, iki yaprak ve dört sayfa olarak yayınlanırdı.

Ertesi günlerden birinde, Ülker Gazetesi almıştım. Gazetedeki habere göre, yıkılan yığma tepenin altından, Roma dönemi mezarına rastlandığı, mezardaki incelemeden ortaya çıkan (hatırladığım kadarıyla…) süs eşyaları, altın yüzük, altın küpe, kemer ve göz yaşı şişelerinin korumaya alındığını ve bilahare arkeoloji müzesinde sergileneceği anlatılıyordu.

Garipler Mezarlığı Tümülüs’ünün üzerindeki yığma toprağın kaldırılmasıyla ortaya çıkan mezarla ilgili olarak, Türk Arkeoloji Dergisi’nde yayınlanan makalede, Mehmet Eskioğlu şu bilgileri vermektedir:

“Tahlil ve değerlendirmelere göre Garipler Tümülüs’ü Miladi (0)  yılı civarındaki yıllarda yapılmıştır. İçindeki iskelet fırça ile dikkatlice temizlenmesinden sonra omurga ve uzun kemikler seçilebilir hale getirilerek ölçülmüş ve boyunun 1.60 m olduğu tespit edilmiştir. Sıva düşmeleri ile ezilen kafatası, üzerindeki alt çene, tüm dişleri sağlam ve düzgün olarak görülebilmiştir. Mezardaki eşyaların zenginliği, özelliği ve iskeletin sağlam diş yapısı, ölenin önemli ve varlıklı bir ailenin ferdi olan genç bir bayan olduğuna işaret etmektedir.”

Diğer Makaleler